Can çıkar huy çıkmaz…
Ben neden değişeyim ki, onlar değişsin…
Huylu huyundan vazgeçmez…
Böyleleri de hep beni bulur…
İnsanoğlu hayatında hep kendi gibilerle birlikte olmak ister. Kendisi gibi düşünen…Kendi sevdiklerini seven ya da sevmediklerini sevmeyen…. Kendisi gibi konuşmayı seven ya da kendisi gibi konuşmayı pek sevmeyen, az konuşan…
Bir gökkuşağının renkleri gibidir insanoğlu. Renk renk, çeşit çeşit…
Kimi insanları dinler, söylediklerinden etkilenir. Kimi ise kendi bildiğini okur.
Kimisi hemen uyum sağlar yeni bir ortama. Kimisi kolay kolay hiçbir ortama alışamaz.
Kimi daha rahat bakar hayata. Kiminin her zaman kuralları vardır.
Kimi sıcakkanlıdır, kimi daha soğuk.
Kimi aynı hataları tekrar tekrar yapar, kimi de ders çıkarır hatalarından.
Kimi eğlenmeyi sever ‘’hadi yapalım’’ der. Kimi ise üşengeçtir ‘’oturuyoruz işte ne güzel ‘’ der.
Her olumlu farklılık bir zenginliktir… İstemesek de sevmesek de…
Nohut yemeyi seven bir insanın sofrasında sadece nohut yemekleri olduğunu düşünün. Peynir seven bir insanın kahvaltı sofrasında sadece peynir çeşitleri olduğunu. Ne kadar seversek sevelim sofrada farklı lezzetlerin olmasını isteyeceğiz. Zenginlik, o sofranın çeşitlerinden, renklerinden oluşur. Bir insan küçüğüyle küçük, yaşıtıyla yaşıt, büyüğüyle büyük olduğunda iletişiminde zenginleşmeye başlıyor. Bu sebeple çok konuşan kişilerden hoşlanmasak da, o çok konuşan kişiye de tahammül ettiğimizde gelişmeye başlıyoruz. Hayal kurmayı sevsek de geçmişimize bakabilip ders çıkarabilmek bizi geliştiriyor.
Birlikte çalıştığımız iki farklı tip insan düşünün. Biri rahat davranan, esnek, bir iş olduğunda, "Hallederiz merak etme." diyenlerden. Diğeri planlı programlı, her işi belli kurallara göre yapan, "Bu iş böyle yapılır, öyle olmaz." diyenlerden. İkisi de iyi, ikisi de kötü olabilir. Neye göre peki? Mevcut durumun gerektirdiklerine göre. Acil yetişmesi gereken bir işte kurallar bizi yavaşlatabilirken, acil olmayan ama detaylı bir işteki rahatlığımız hata yapmamıza, ertelememiz, sona bırakmamız ise işi yetiştiremememize sebep olabiliyor. Bu sebeple her zaman bildiğimizi okumak, "Ben böyleyim." demek bize zarar verebilir. Çevremizdeki her insanın bizim yakınımızda oluşunun bir anlamı vardır. Karşımızdaki insanlardan öğrenebileceğimiz, bizi toparlayabilecek ve geliştirebilecek şeyleri görmek varken, "Böylesi de hep beni bulur" diyerek onlara gıcık olup onlardan uzaklaşmak ne kadar doğru sizce? Üstelik bu kişi bizim çok yakınımızdan bir insan da olabilir. Bazen eşimiz, bazen çocuğumuz bazen de bir arkadaşımız…
Her insan bizi zenginleştiren bir renktir. Mesele hangi davranışın bize ne kattığı ya da bizden ne aldığıdır. Bir kere geldiğimiz, tekrarı olmayan bu hikayede; eşimizi, çocuğumuzu, arkadaşımızı ve en önemlisi kendimizi gerçekten tanıyıp, hayata doğru tepkiler vermeye ne dersiniz?