Pages

Home Features _POST FORMAT _Error Page Trending contact
Deneyimsel Tasarım Öğretisi İLİM

Bölüm 1


Herkes bir yol üzeredir bu hayatta...

Kimileri şerde...

Kimileri hayrda...

 

Kimileri hızlı...

Kimileri yavaş...

 

Kimileri önlerde...

Kimileri arkalarda...

 

Mesele ne önde ne arkada...

Ne en önde olmalısın ne en arkada...

Mesela doğru yolda doğru kıvamda...

 

Ama...

 

Bazen yol açılması gerekir dağlarda...

Sertleşmiş toprakta...

Bazen bir bataklıkta...

Bazense karanlıkta...

 

Mesele doğru yolda olmak hemde kıvamda...

 

Ama...

 

Birileri de yol açmalı aslında...

 

Tıpkı yoğun rüzgar ve tipi altında diz boyunu geçen karda yürümek gibi...

 

İnsan hayatının genelinde...

Normal şartlarda...

 Serbest dolaşımdaki dağınık ve seyrek hava içinde hareket eder...

 

Harekete geçildiğinde hava boşluğunun insan üstündeki sürtünme kuvvet kat sayısı düşük olduğu için kişiler hareket etmekte zorlanmaz...

 

Ters yönde şiddetli bir rüzgar olmadığı...

Yada arkasından çekici bir kuvvet oluşmadığı müddetçe...

 

İnsan fizyolojisi hava içinde hareket etmekte hava sürtünmesinin ötesi bir güce sahiptir...

 

Suya girildiğinde ise durum farklılaşır...

Suyun kütlesi ve yoğunluğu sebebiyle oluşan sürtünme kat sayısındaki artış su içinde hareket etmeyi zorlaştırır...

 

Aynı enerji ile çok daha az hareket edilir...

 

İşte bunun bir benzeri de rüzgara karşı diz boyunu aşkın karda yürümektir...

 

Kar yürüyüşlerinde hareketi kolaylaştırmak için bazı yöntemler uygulanır...

 

Mesela tek sıra halinde ilerlemek...

 

Bu stratejinin birincil sebebi esen rüzgarda kesici engelleyici etki oluşturmaktır...

 

Özellikle gidilen istikametten terse esen rüzgarda hareket ediliyor ise...

 

Rüzgarın sürtünme kat sayısı en öndeki kişiden azalan bir ivme ile en arkaya doğru etkisini yitirir...

 

Buda yol açan kişinin asıl baskıyı göğüslemesine...

Herkesten çok zorlanmasına...

Herkesten çok yorulmasına...

Herkesten çok yıpranmasına...

 

Ve bu vesile ile de arkasından yol alanlarının işinin kolaylaşmasına sebep olur...

 

Kar yürüyüşlerinde ip dizimi şeklinde yol alınmasının bir diğer sebebi...

 

Birikmiş karda tünel açılmasıdır...

 

Tıpkı suda hareket ederken ki zorlanmada olduğu gibi...

 

Üst üste yağmış...

Katman katman birikmiş...

Kütle blokları halinde istiflenmiş kar içinde hareket etmek...

Hava boşluğunda hareket etmekten zordur...

 

En önde yol açıcı kişi sürekli bu blokların üstünde oluşturduğu sürtünme ve engel kuvvetine rağmen yola devam edip...

 

Her adımda 7 adımlık enerji harcamak...

Her adımda 7 adımlık mikro kas yırtılması yaşamak...

Her adımda ayak ve bacaklardan soğuk ve nem yemek zorundadır...

 

Ki...

 

Yolu açılsında arkadan gelenler rahatça ilerlesin...

 

İşte tamda bu sebeplerden yol açanlarda bazı özellikler olmalı...

 

Herkes yol yürüyebilir...

Ama iş yol açmaya geldiğinde bazı spesifik farklar gereklidir...

 

Karanlıkta...

Karlar içinde...

Toprakta...

Dağlarda...

 

Hareket etmenin zor olduğu tüm sahalarda...

 

Hem somut hem soyut olanlarda...

 

Yol açanlardan olmak için buna yönelik özel bir açlık olmalı...

 

Yol açanlarda olması gereken birinci ve en önemli şey...

Nefsinin yük almaktan keyif almayı öğrenmiş olmasıdır...

 

Nefsinin bizzat fedakarlık yapmayı arzuluyor olmasıdır...

 

Yani gerektiğinde fedakarlık yapan değil...

Gerektiğinde yük alan değil...

 

Gönlü...

Duası...

Arzusu...

Hedefi...

Yük almak ve fedakarlık yapmak olan...

 

Bu sebeple de yoldaki tüm engellere rağmen yola devam eden...

 

Yolda olan değil...

Yol açan...

 

Yorulunca salan değil...

Yorulmasına rağmen misyonu olan...

 

Önemli mi ?

Önemli !

 

Yeterli mi ?

Elbette hayır : )

 

Bir diğer gereken özellik sağlamlıktır...

Sağlam karşılaştığı baskıya engel olan demektir...

 

Yol açıcılar sağlam olmalı...

Tüm engellere rağmen yıkılmamalı...

 

Titremeli...

Sarsılmalı...

Hatta yer yer düşmeli...

Ama her seferinde kalkmalı...

 

Arasındakilerin konforu için o hep yolda olmalı...

Ön safta yarmalı...

Yara yara yol açmalı...

 

Baskı şiddeti ve türü ne olursa olsun...

Yol açan sağlam durmalı...

 

Önemli mi ?

Önemli !

 

Yeterli mi ?

Elbette hayır : )

 

Yol açıcılarda olması gereken bir diğer şey tazyiktir...

Tek yönde tazyik çok yönde pasif bırakır...

 

İşte bu sebepten yol açıcılar net olmalı...

Bir yönde yol açabilmek için bir çok yönde fedakar olmalı...

 

Herkes gibi aile hayatı...

Herkes gibi tüketim rahatlığı...

Herkes gibi şımarma hakkı olmamalı...

 

Yol açıcı yolunda net olmalı...

İstikametten sapmamalı...

 

Arkasından gelenlerin sorumluluğun bilincinde olmalı...

 

İyi bir seçim yapmalı...

Ya hiç önde olmamalı...

Yada en önde hep yolunda mücadelede olmalı...

 

En çok o zorlanmalı...

En çok o yorulmalı...

En çok o yıpranmalı...

Ve hiç mızmızlanmamalı...

 

Çünkü yol açıyor ise...

Yol açanlarla yol alanlar arasındaki kâr farkından haberdar olmalı...

 

Evet en büyük yük yol açanlarındır...

Ama büyük yük büyük kâr getirir...

 

Yolu bir kere açarsın...

Yüzlerce...

Binlerce...

Milyonlarca...

Milyarlarca geçilir...

 

Sen yolu açmak için bir kere mücadele edersin...

O yol defalarca kez geçilir...

 

Bir yorulur...

Bin kazanırsın...

 

Milyon geçilirse milyon...

Milyar geçilirse milyar...

 

Yol kaç kez kullanılırsa kullanılsın...

Her kullanışta yol açan kazanır...

 

Yolu açmak zor ama kazancı bol...

 

Çünkü ALLAH açılan yollardan geçişlerde yolu açanları da pay sahibi kılar...

 

Hem somutundan hem soyutundan...

 

İşte tamda bu yüzden yol açan mızmız olmamalı...

 

İyi bir seçim yapmalı ve seçiminde net olmalı...

 

Bedeli ile kazancının oranını bilmeli...

Razı ise önde değilse yolda olmalı...

 

Ya yolda olanlardan olmalı...

Yada yolu açıp bedelini sessizce ödeyenlerden...

 

Yolu açarken ki çilelerini sadece Rabbi ile dertleşenlerden olmalı...

 

Kimileri yol açanlardan...

Kimileri yol alanlardan...

 

Mesela ise doğru yolda...

Doğru kıvamda olman...

 

Peki ya yol alan ?

Yani yol açıcının sırtını yaslandığı...

 

Varlığı bile güven vesilesi olan...

Ensedeki nefesi ile hemen arkada olan...

 

Yol alıcılar bölüm 2 için takipte kalın...

 

 

8
Share

 Her öveni dostun...

Her had bildireni düşmanın...

Her seveni aynı sanma...


 


Kimisi münafıklığından över...

Kimisi dostluğundan terbiye eder...

Kimisi arzusu için...

Kimisi hedefleri için sever...

 

Bu kadar ilimden sonra artık sanma !

Gerçeklik bu denli ölçülebilirken artık sanma !

Kalibrasyon alime...

Zannetmek cahile yakışır...

 

Kime denir münafık ?

“Mış” gibi yapana...

 

Sevmezken severmiş gibi...

Önemsemez iken önemsermiş gibi...

Anlamaz iken anlarmış gibi...

En beteri de...

Kalbinde inkar ama sanki imanlıymış gibi...

 

Nedir alametleri ?

Kimi sömürme planı var ise ona göre şekil alır...

Su gibi uyumlu değil , yılan gibi sinsi...

Çıraklıktaki yapay gibi değil , sahtekarlıktaki “mış” gibi...

Hedefinde olmayan şeylerin taklidini yapar sanki Alim yermiş gibi : )

 

İsteğine ulaşıncaya kadar hürmetli...

İsteğini alamaz ise nefretli...

Ne övgüsü para ediyor nede yergisi...

Ne kıymeti var ne bir hikmeti...

En aşağılıktan daha aşağı kendisi...

O sebeple yerleri cehennemin en eksisi...

 

Rengin ve yönün beyaz ise eğer...

Hazırlanmalısın...

Çünkü beyazı kıskanan münafığı bitmez...

 Tipleri , yaşları , ırkları , cinsiyetleri değişirde...

Beyazın hasetçiler ile sınavı bitmez...

 

Unutma...

Sır siyahı sıfırlamakta değil...

Hiçlik adem nesline yasaklanmıştır...

Sır münafıklar ile ayrışmakta , onlar ile bağları koparmakta...

Sınavın kaçınılmaz olduğu zamanlarda ise onlara tedbirle yakınlaşmakta...

 

Münafık mı ?

Kaçabildiğin kadar kaç...

Sıkıştın mı ?

Kimin ne mal olduğunu bilerek Adaletle yaklaş...

Varsın arkandan kibirli desinler...

Cahillerin içine Alimin sıfatı cahil...

Kibirlilerin içinde mütevazının sıfatı kibirli...

Ahmakların içinde stratejistin sıfatı bencil olur...

 

Unutma...

İnsan elde edemediği pozitif anormun düşmanı olur...

 

Kime denir dost ?

En çok fayda verene...

 

Sevgisi dilinde değil eylemlerinde...

Niyetleri lafta değil delillerinde...

Faydası göz önünde değil çoğu zaman gizli...

Hazzı ve kazancı götürü değil getiri...

Açlığı övgüne değil Rabbine...

 

Nedir alametleri ?

 

Yük olmaz yükünü alır...

Zorlaştırmaz kolaylaştırır...

Bedel ödenirken sahnede, övgü vakitleri kuliste...

Varlığı faydalı...

Yokluğu eksikli...

Seni seviyorum demesine gerek yok...

Çünkü amelleri sevgili...

Hem nefsine hoş hem aklına...

Ama nefsin şerri istedi mi , o zamanlarda konsantrasyonu senin lehine...

 

O sebeple bazı zamanlar nefsime ters gelsede...

Seçimleri lehine...

Bazen mesafe...

Bazen gazap...

Bazen had bilidirisi...

Bazen üstü kapalı ve gizli...

Bazen sendeki uykunun derinliği sebebiyle üstü açık ve belirgin...

 

Unutma...

Her öven dostun...

Her eleştiren düşmanın değil...

 

Unutma...

İyilik sahtekârların dilinde...

İyilik salihlerin ise amellerinde...

 

Ne demektir sevgi ?

 Beğenme ve beğenilme isteği...

Kimisi akli kimisi nefsani...

 

Bazı sevgi vardır kökü arzu...

Yani özünde tüketme isteği...

 

Bazı sevgi vardır kökleri hedef...

Yani birlikte üretme isteği...

 

Peki ya alametleri ?

 

Arzulu sevgi kelebek gibidir...

Nefse hoş ama ömrü kısa olur...

Sende beğendiği imkanlara ulaşmak için sana karşı sıcak olur...

İstediğini alırsa hoşnut alamazsa tepkisel olur...

Evet içinde sevgi ama sevgisi güvenilmez olur...

Niyeti ilişkide karşılıklı kazanç değil...

Sendekileri tüketmek olur...

Kimi beyazdan kimi siyahtan...

Sayıları çok olur...

İstediğini alırsa hoş...

Alamadığında düşman olur...

Yakınlığı anda zevkli ama...

Toplamda hep zararı faydasından fazla olur...

 

Hedefli sevgi kalın köklü zeytin gibidir...

Yavaş büyür ama toprağa sıkı tutunur...

Sendekinde gözü yok senle olmakta gözü olur...

Seni tüketmek değil birlikte üretmek ister...

İsteğini alır ise hoşnut...

Alamaz ise stratejist olur...

Hedefine ulaşırsa tatmin...

Ulaşamaz ise çözüm arayışında olur...

Övgüsü az ama gerçekçi...

İlgisi gizli ama çok etkili olur...

Hele birde sende beğendiği gerçeklik ve Rab sevgisi ise...

İlişkinin tadı başka , sevgisi başka olur...

 

Unutma...

Her seven ilminden değil...

Bazısı nefsinden olur...

 

Unutma...

Her öven dostun değil...

Çoğu münafık olur...

 

Unutma...

Her had bildiren düşman değil...

Sayıları azda olsa bazısı lehine gazaplı dost olur...

 

Ve sanma !

Gerçeğin ölçülerine rağmen...

Kötü ve cahilce zanda bulunanlar er yada geç günahkâr olur...

26
Share

 İlginç bir yazı olacak bu...

Vaktin varsa git bir çay koy kendine...

Ya da belki bir kahve...

Sen nasıl istersen...

Hele birde deniz manzarasına erişebilir durumda isen...

Çevir koltuğunu denize...

Öyle oku...

Bir yandan kahven...

Bir yandan denizin...

Bir yandan bu ilginç yazı...

 

Hazırsan başlıyoruz...

 

Hiç düşündün mü yaratılışın içeriğini...

Gök neden mavi...

Bulutlar neden beyaz...

Çiçekler neden kokar mesela...

Hemde farklı farklı...

Yada neden bazı meyveler ince kabuklu iken bazıları kalın kabuklu...

İnsanların ten renkleri yada...

İster sarı ister siyah ister kahve ister beyaz...

Neden hep pastel tonlarda...

Neden fosforlu sarı fosforlu kırmızı ten rengi yok mesela...

Kayalar çok sert ve kırılgan...

Toprak ise genelde yumuşak ve esnek...

Neden öyle olsun ki...

Yada bitki örtüsü...

Neden ağırlıklı yeşil ve tonlarında...

Hiç alakası yok belki ama bakteriler mesela...

Neden o boyutlarda...

Vücudumuzu çepeçevre sarmasına rağmen neden çıplak gözle algılanamıyorlar acaba...

Yada parmağındaki izler...

Kar taneleri...

Göz bebekleri...

Neden hiç biri bir diğeri ile aynı değil...

Sayıları bu kadar fazla iken nasıl denk gelme olmadan detayda hepsi farklı desenlerde...

Telefonu tuttuğun eline bak mesela...

Üstünde tüyler , parmak uçlarında tırnaklar...

Hepsinde keratin var ama farklı sertliklerdeler...

Kılların tırnak gibi değil mesela...

Parmağını kestiğinde uzamıyor ama tırnakların kesilmesine rağmen uzuyor...

İkisi arasında bu fark neyden kaynaklanıyor acaba...

 

Etrafındaki mobilyalara baksana...

Kalk git onlardan birine dokun hatta hafif sertçe vur...

Bir tepki verdi mi...

Şikayet etti mi ...

Seni uyardı mı...

 

Hayır...

Ama neden mesela...

Sen kendini ifade ederken daha fazla marifete sahipken diğer bir çok şey algı ve aktarımda neden bu kadar kısıtlı acaba...

 

Liste böyle uzar gider...

Dünyada cevap bekleyen çok neden...

Çok nasıl...

Çok acaba var...

 

Ki bu bile başlı başına bir soru aslında...

Neden yaratılan her şeyde bir fark var neden hayat bulmaca gibi mesela...

 

Yaratılışın özelliklerinden biri içindeki tüm mesajlarda doğrudan yada dolaylı yoldan bir aktarım olmasıdır...

 

Aslında yaratan yarattıkları aracılığı ile insanoğluna bir şeyler anlatır...

 

Tüm varlıkların taşıdığı özellikler...

Renkleri...

Şekilleri...

Boyutları...

Kokuları...

Tatları...

İşaretleri...

İzleri...

Hareket tarzları...

Enerji türleri...

Davranışları...

Seçimleri...

Geçiş evreleri...

Durumlara tepkileri...

 

Ve çok daha fazlası ile insana bir şeyler anlatır...

 

Yaratılışın ana özelliklerinden biri budur...

İçinde stratejiler ve çözümler barındırması...

 

Şimdi bir detaya konsantre olalım...

 

Karaya doğru esen rüzgarlar ile kıyılara yol tutmuş dalgalar mesela...

Denizin açıklarından katlana katlana...

Salına salına...

Bazen ağır ağır...

Bazense heybetli heybetli...

Yolunda akıp giden dalgalar...

 

Kıyıya kadar göğün yansımasından kaynaklı mavi ve saydam bir renkte iken...

Kıyıdaki kayalıklara vurunca köpürüyor ve beyaz renge bürünüyorlar...

 

Yaratıcı burada bize ne anlatmak istiyor acaba ?

 

Dalgalar kıyıdaki kayalıklara çarpınca bir anda beyaz beyaz köpürüyor...

 

Oysa denizde kırmızı mercanlarda var...

Fosforlu pembe balıklar...

Simsiyah taşlar...

Yem yeşil yosunlar...

 

Bir sürü renk olabilecekken neden beyaz mesela ?

 

Çarpışma ile birlikte aklanma...

 

Haydi birlikte metaforal düşünelim...

Yani algıladıklarımızın yasalarını keşfedip onu başka sahneler ile ilişkilendirelim...

 

Ne oluyor şuanda orada ?

 

Kendine bir yol tutmuş metrelerdir tatlı tatlı ilerleyen sular...

Bir anda kayaların sert yüzeyi tarafından engelleniyor...

Yolunda giden sular bir engel ile karşılaşıyor...

Ve bu engel karşısında beyaz renge bürünüyor...

 

Deniz dalgaları kayalarla çarpışıp köpürüyor...

Saydam ve maviden beyaza dönüyor...

Aslında yaratıcı bize bir strateji veriyor...

 

Bizde böyle akıp gitmez miyiz hayatta ?

 

Sana iyi geleceğini bildiğin bir yolda...

Bedellerinle akıp giderken mesela...

Bazen engeller çıkıyor karşına...

Kaya gibi sert...

Keskin...

Uyumsuz...

Kaba...

 

Sen ne tepki veriyorsun peki bu karşılaşmalarda ?

 

Su yolunda akarken engellendiğinde...

Saniyesinde rengi beyaza dönüyor ve kayanın etrafından kendine yol buluyor uyumlanarak...

 

Pes etmiyor...

Agresifleşmiyor...

Siyahlaşmıyor...

 

Ne yapıyor ?

Köpürüp daha da yumuşuyor...

Beyaza bürünüyor...

Engellerin etrafından kendine yeni yollar  buluyor...

Hedefi yolunda akıp gidiyor bu hayatta...

 

Dedim ya...

Yaratıcı bize bir şeyler anlatıyor aslında...

 

Yolunda akıp giderken karşına çıkan engellerde ne gibi bir tepki vermen gerektiğini öğretiyor sana...

 

Tıpkı akışı engellenen sular gibi...

 

Sende mani karşısında gereksiz kasılıp süreci uzatma...

Yapılanlara tepki olarak siyahlaşma...

Engelde pes edip durma...

Dahada esnek ol...

Dahada yumuşa...

Bembeyaz bir uyumla...

Yolunda esneyerek başka çıkışlar ara...

 

Dalgalar sahile uzanıyordu ama...

Arkasında daha fazlası vardı aslında...

 

İşte insanlar arası en büyük fark burada...

Herkes bakıyor ama kaçı irdeliyor aslında ?

 

Neden sorusu hiç anlamlı olmamıştı...

Taaki yaratıcının yaratılış prensiplerini farkına varıncaya...

 

Şimdi bir daha bak etrafına...

Sence neler oluyor dünyada ?

13
Share

 

Bazı sorular vardır hayatta...

Herkesin cevap aradığı...

Ama cevabı her merak edene verilmeyen...

 

Herkesin iştahını kabartan...

Ama her acıkanın sofrasına konulmayan...

 

İşte bu gizli cevaplara hikmet denir...

Hikmet...

Yani sırlı cevap...

 

Hani porselen fincan takımlarının sıcak sıvılar ile temas ettiğinde yumuşayıp eriyip parçalanmasına engel olan cam sırlar var ya...

Tıpkı onlar gibi...

 

Hayatta da bazı cevaplar her isteyene değil de...

Bedelini ödeyenlere vermek üzere üzeri sırlanmıştır...

Bedel filtresi olan sırlar...

 

Mesele mutluluğun formülü...

Başarının evreleri...

Psikolojinin derinlikleri...

Hedef belirleme yöntemleri...

İlişki stratejileri gibi...

 

Herkesin eksikliğini hissettiği...

Bu sebeple herkesin ömrünün çeşitli dönemlerinde mutlaka merak ettiği...

Ama üzerindeki bedel filtresi sebebiyle herkesin ulaşamadığı cevaplar...

 

İşte o sorulardan bir diğeri ise şudur...

 

Erkek nasıl olmalı ?

Kaliteli bir erkeğin özellikleri nelerdir ?

Erkekte neler mutlaka olmalı , neler asla olmamalı ?

 

Hayat içinde cevap arayışına geçenlerin en büyük avantajlarından biri...

Yaratılışta ki tutarlılıktır...

 

Yani yasanın onunla ilişkili tüm sorularda cevap hükmü taşıyor olması...

 

Yaratılmışların hepsinin birbirleri ile direkt yada endirekt ilişkisinin oluyor olması...

 

Buda bilgiler arası geçişe bu vesile ile de çözüm transferine olanak tanınması...

 

Yani aslında neyin nasıl olması gerektiğini...

İyi ve kötü yanlarını...

Onun benzeri ve bir nevi temsili olan başka şeylerden kalibre edebilirsin...

 

Erkekler ve dağların yapısal özellikleri birbirine benzer...

 

Şekil ve ebat olarak benzemeseler de aslında temsil ettikleri şeyler neredeyse tıpatıp aynıdır...

 

Yani ana fonksiyonel özellikleri...

Ana varlık sebepleri...

 

Dağlar içeriğindeki madenler ile insanlığa...

Coğrafi özellikleri ile canlılara ev sahipliğine...

Sağlamlığı ile yer yüzünün hareket güvenliği ve deprem yönetmeliğine...

Boyutları ile hava hareketliliğine ve iklimlere...

Fayda sağlar...

 

Elbette hazza sebebiyet veren unsurları da vardır...

Ama asıl varlık sebebi çok yönlü fayda vermektir...

Yani ilişki kurduklarına kazanç sağlamak...

Direkt...

Veya endirekt...

 

Tıpkı erkekler gibi...

Kuvvetli kas yapısı ile ağır işlerde...

Dirayetli ile baskı altındaki sağlamlığıyla...

Problemler deki çözüm kapasitesiyle...

Beslenme , barınma , koruma gibi hizmetleriyle...

Direkt veya endirekt...

İlişki kurduklarına fayda vermekte...

Yani kazanç sağlamaktadır...

 

Tıpkı dağlar gibi...

 

Özetle erkekler ve dağlar misyonel ve özelliksel olarak birbirlerine çok benzer hatta birbirlerini temsil eder niteliktedir...

 

İşte sır tamda bu evrede kalkar...

Yani perdeler istenilen cevabın önünden çekilir...

 

Erkek nasıl olmalı ?

Tıpkı dağlar gibi...

 

Öncelikli olarak bir erkek çevresindekileri somut ve soyut besleyebilmeli...

Ödediği bedeller , verdiği mücadeleler , ürettiği çözümler ile kazandığı rızıkları...

Yönettikleri ile paylaşmalı...

Ailesini barındırmalı...

Giydirmeli...

Korumalı...

Beslemeli...

Hemde sadece katı ve sıvı değil...

Manevi olarak ta...

Yani erkek yönettiklerini ilmi olarak ta beslemeli...

 

Dış dünyada yaptığı araştırmalar ve keşiflerle kazandığı gerçeklikleri...

Yönettiklerinin seviyesine ve ihtiyacına göre onlara çözüm stratejileri olarak transfer etmeli...

Yani tıpkı dağlar gibi...

 

Erkek sağlam olmalı...

Sağlam karşılaştığı baskılara engel olan demektir...

 

Hani çelikten bıçak yaparken çeliği önce ısıtıp tavlarsın da...

Sonra örsün üstüne koyar ağır bir çekiç ile defalarca kez döversin...

Taaki senin istediğin şekli alana kadar...

Ve tüm bu darbelere doğrudan maruz kalan örste ne bir kırık olur ne bir delik...

Ne kendi yaralanır nede altındaki zeminin yaralanmasına izin verir...

 

Hehhh işte erkekte tıpkı örs gibi...

Aldığı darbeleri emebilen ve sindirebilen...

Karşılaştığı baskıları arkasındakilere hissettirmeyen bir yapıda olmalı...

 

Başına ne gelirse gelsin...

Onu ne kadar üzerlerse üzsünler...

Dış dünyadaki tembeller , sahtekârlar , yalancılar , pasaklılar , düşmanlar , hainler ve benzeri kötüler...

Ona ne kadar zarar vermeye çalışırsa çalışsın...

 

Tıpkı yer yüzünü sağlamlaştıran dağlar gibi...

Etrafından ve altından gelen baskılara karşı sapasağlam durmalı...

Hem kendini hemde ilişkide olduklarını bu tehlikelerden korumalı...

 

Tıpkı dağlar gibi...

 

İmkanları dahilinde kuvvetli ve sağlıklı olmalı...

Kasları gerçekçi egzersizlerle...

Yani güncel yaşamda karşılığı bulanan hareketlere dolu idmanlarla  zorlanmış...

Ve geliştirilmiş olmalı...

 

Değişen yaşam koşullarında harekete ve savaşa hazır bir fizyolojisi olmalı...

Ağır yüklerin altına girebilen ve girdiği yüklerin altında ezilmeyen...

Bulunduğu coğrafyanın somut ve soyut yükünden pay alan...

Taşıma kapasitesi yüksek bir kuvveti olmalı...

 

Tıpkı üzerindeki madenlerin...

Toprağın...

Canlıların...

Yükünü taşıyan dağlar gibi...

 

Şöyle bir bak dağlara...

Bir başka özellik daha göreceksin...

Tüm o harekete rağmen...

İçindeki madenler...

Dışındaki bitki örtüsü...

Heybetinde dans eden rüzgarlar...

Üstünde yaşayan canlılar...

 

Tüm hareketliliğe rağmen ne kadarda sessiz dimi ?

 

İşte erkekte olması gereken bir diğer özellik budur...

 

Olgunluk ve sessizlik...

 

Tüm faydaların rağmen...

Tüm ürettiği çözümlere rağmen...

Tüm gücüne rağmen...

Tüm sorumluluk yüklerine rağmen...

Tüm uğraştığı baskılara rağmen...

Sessiz olmalı...

 

Tıpkı dağlar gibi...

Erkekte üzerine düşen tüm işi yapmalı...

Ve ilgi beklemeden övgü beklemeden...

Olgunluk ve sessizlikle Rabbine teslim olmalı...

 


Erkek nasıl mı olmalı ?

Başı dumanlı yani gündemi yoğun...

Kuvvetli...

Sağlıklı...

Sağlam...

Heybetli...

Besleyen...

Barındıran...

Giydiren...

Kazandıran...

Arındıran...

Geliştiren...

Zorlayan...

Hepsini ölçülü bir denge ile kıvamında yapan olmalı...

 

Erkek nasıl mı olmalı ?

 

Tıpkı dağlar gibi olmalı...

 

 

37
Share
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Bu Blogda Ara

Popular Posts

  • HASET
    Güncel tıp ilimleri daha ziyade somut hastalıklar üzerine yoğunlaşmış durumdadır...   Elbette soyut hastalıklarda güncel tıp biliminin d...
  • İLGİNÇ
      Aslında insanın az bilmesinde eleştirilecek bir şey yoktur... Her az bilen öğrenmeye yönelik gayreti ile ilmini arttırabilir...   Ki...
  • DENGE TAŞI
      Herkes... Neredeyse istisnasız herkes... Sevilmek... Sayılmak... Önemsenmek... İlgilenilmek... Aranılan... Özlenilen... Va...

Blog Arşivi

  • Aralık 2025 (1)
  • Kasım 2025 (6)
  • Ekim 2025 (15)
  • Temmuz 2025 (5)
  • Haziran 2025 (4)
  • Mayıs 2025 (4)
  • Nisan 2025 (4)
  • Mart 2025 (4)
  • Şubat 2025 (4)
  • Ocak 2025 (5)
  • Aralık 2024 (4)
  • Kasım 2024 (4)
  • Ekim 2024 (5)
  • Eylül 2024 (4)
  • Ağustos 2024 (3)
  • Temmuz 2024 (4)
  • Haziran 2024 (9)
  • Mayıs 2024 (9)
  • Nisan 2024 (8)
  • Mart 2024 (9)
  • Şubat 2024 (6)
  • Eylül 2022 (1)

Categories

Adalet Ailede Huzur Başarı psikolojisi Deneyimsel Tasarım Öğretisi Dtö Kim Kimdir fayda huy İlişkilerde Ustalık

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİMİZ

  • Üniversite Zirveleri

Popular Posts

  • HASET
    Güncel tıp ilimleri daha ziyade somut hastalıklar üzerine yoğunlaşmış durumdadır...   Elbette soyut hastalıklarda güncel tıp biliminin d...
  • İLGİNÇ
      Aslında insanın az bilmesinde eleştirilecek bir şey yoktur... Her az bilen öğrenmeye yönelik gayreti ile ilmini arttırabilir...   Ki...
  • DENGE TAŞI
      Herkes... Neredeyse istisnasız herkes... Sevilmek... Sayılmak... Önemsenmek... İlgilenilmek... Aranılan... Özlenilen... Va...
  • DAĞLAR GİBİ...
      Bazı sorular vardır hayatta... Herkesin cevap aradığı... Ama cevabı her merak edene verilmeyen...   Herkesin iştahını kabartan... ...
  • SANMA
      Her öveni dostun... Her had bildireni düşmanın... Her seveni aynı sanma...   Kimisi münafıklığından över... Kimisi dostluğundan terbiye ed...
  • FESAT
     Kendi yanlışları ve kendi çirkinlikleri sebebiyle... Köşeye sıkışmış kötülerin ana silahıdır fesat... Tıpkı bir akrebin kaçacak yeri ka...
  • AKORT
    Kim demiş ? Kim demiş eğlenmek veya dinlenmek haramdır diye...   Her üreten bunalır... Her bunalan eğlenmelidir...   Her hareket eden yorulu...
  • GİBİ
    Kül müsün ? Ay mı ? Yoksa güneş mi ? İnsanlar üçe ayrılır... Küller... Aylar... Güneşler...   Emici tüketiciler... Tıpkı...
  • NEDEN?
     İlginç bir yazı olacak bu... Vaktin varsa git bir çay koy kendine... Ya da belki bir kahve... Sen nasıl istersen... Hele birde deni...
  • ANATO-PSİKO RESET - IV
      Bölüm IV   Oooohhhhhhh... Sonunda ulaştın , zirveye vardın...   Elbisesinin uçlarından duvağına baktığın o heybetli gelinin... Ş...
Copyright © 2015 Deneyimsel Tasarım Öğretisi İLİM

Created By ThemeXpose