Pages

Home Features _POST FORMAT _Error Page Trending contact
Deneyimsel Tasarım Öğretisi İLİM

Kim demiş ?

Kim demiş eğlenmek veya dinlenmek haramdır diye...

 

Her üreten bunalır...

Her bunalan eğlenmelidir...

 

Her hareket eden yorulur...

Her yorulan dinlenmelidir...

 

Her faydalı sistem çalıştıkça arızalanır...

Her arızalanan faydalı sistem fabrika ayarlarına döndürülmelidir...

 

İnsanlar bazı açılardan müzik aletlerine benzerler...

Piyanolara mesela...

 

Aktarma marifeti olan...

Hoş ses çıkaran...

Doğru notalara basılır ise aktarımsal güzellikte harmoni yakalayan...

 

Ve elbette...

Kullandıkça yıpranan...

Telleri gevşeyen...

Akort ayarları bozulan...

Bu sebeple tamir edilmez ise...

 

Sesinde ki yani aktarımındaki hoşluğunu yitiren...

Doğru notalara bassa bile işlevselliğini yitiren...

Aklı , zekası , sabrı olsa bile...

Ayar gevşekliği sebebiyle tam performans çalışamayan...

 

Bu sebeptendir ki...

Nasıl piyanolar dönemsel olarak akort ayarı istiyor ise...

İnsanlarında dönem dönem akort ayarlarının yapılması gerekir...

 

Peki nedir Adem neslinin fabrika ayarlarına dönmesine sebebiyet veren şeyler ?

 

İnsanın akort ayarları nasıl yapılır ?

 

Kişiyi akort ediciler daha ziyade algılama üzerine dizayn edilmiştir...

 

İnsanın akort ayarları , içeriye aldığı mesajlara paraleldir...

 

Görüntüler...

Renkler...

Desenler...

Şekiller...

Ebatlar...

Sesler...

Tatlar...

Kokular...

Dokular...

Elektriksel akımlar...

Manyetik alanlar...

 

Bazı mesajlar vardır ki...

Kişi onları algılamaya başladığı andan itibaren vücutta bazı hormonlara salınım emirleri verilir...

 

Bazen bir hormon...

Bazen birden çok hormon ile oluşturulan biyokimyasal bir sentez...

 

Vücutta gerçekleşen hareketlerin temelinde hormonlar vardır...

 

Yani anatomik ve psikolojik emir komuta sisteminin temel yapı taşı olan bileşenler...

 

Bazı mesajlar vardır ki...

Algılandığı andan itibaren kişideki aşırılaşmış negatif uçları törpüler...

Aşırı kaygı...

Aşırı korku...

Aşırı hırs...

Aşırı öfke gibi...

 

Mesela göğün ve denizin mavisi...

Kişi o mavi tonlarını algıladıkça , tüm duygusal negatif aşırılıklarını törpüleyecek hormonal bir salınım protokolü devreye girer...

Bu sebeple de negatif aşırılıklarından arınır...

Duyguları ve işletim sistemi daha dengeli bir hale gelir...

 

Yada...

 

Bulutların ovalliği ve beyazlığı...

Algılandığı andan itibaren kişiyi geleceğe karşı cesaretlendiren ve bahtiyarlaştıran...

Yani pasif kalmış pozitifleri aktifleştiren...

Şevk gibi...

Cesaret gibi...

Umut gibi...

Gayret gücü gibi şeyleri kamçılayan...

Ve bu şekilde kişiyi hayırdaki yetersizlikten arındıran...

 

Yada...

 

Ormanların yeşili ve yaprakların rüzgar eşliğindeki danslarında çaldıkları ıslıkları...

Algılandığı andan itibaren zihnindeki kaosu durduran...

Karmaşıklığı berraklığa döndüren...

Çözümsüzlükle sıkışmış ve ısınmış zihni , sakinlikle serinleterek...

Sekinenin açığa çıkmasını destekleyen ve kolaylaştıran...

 

O ALLAH ki...

Yaratırken hikmetlerle yaratır...

 

1-Her tasarladığı doğrudan veya dolaylı yoldan insana faydalı...

 

2-Her yarattığı Onun varlığını ispatlayıcı birer delil...

 

3-Her tasarımı , üzerine düşünüldüğünde şaşırtıcı şekilde anlamlı ve seçimleri haklı gerekçelidir...

 

Tıpkı insanın algıladığı şeylerin bazıları ile...

Fabrika ayarlarına yani en temiz olduğu haline dönmesi gibi...

 

Özetle...

İnsanın akort ayarları...

Doğru mesajlar algılayarak yapılır...

 

O sebeple insan...

Neyi ?

Ne sebeple ?

Ne zamanlarda ? 

Ne kadar süreyle ?

 

Algıladığını iyi seçmeli...

 

Sahi...

Nedir lehte algı yönetimi ? 

 

: )

32
Share

 


Çok uzun zaman önceydi...

Aşağı yukarı 1400 yıl önce...

Yer yüzünün en iyisi , hanımıyla eğlenceli bir yarış yapmıştı...

 

Bu her açıdan çok ilginç ve eğitici bir sahneydi...

Tabi bakmasını bilirsen...

 

Hani dünyada bazı anlar vardır ya...

Sahnesiyle...

Dekoruyla...

Oyuncusuyla...

İçindeki vakasıyla...

Vakaya verilen tepkileriyle...

 

Yani tüm yönleriyle âlâ olan...

Bu sebeple ibret almaya...

Yani deneyimsel transfer yapmaya çok uygun...

 

Hehh !

İşte bu o anlardan biriydi...

 

Öyle bir an düşünki...

İçinde bir yarış...

 

Öyle bir yarış düşünki bir tarafta...

İnsanların Âlâsı...

Sınavda galibiyet için tüm konularda birinci olan...

Yani hayırda yarışın , tüm kulvarlarında , her etabı birincilikle kazanan galibi...

Yaratıcının davranışlarına kefil olduğu...

Adem nesline rol model olarak seçilmiş...

Yani sevgili peygamberimiz...

Diğer tarafta ise onun kıymetli eşi , yani bizim kıymetli annemiz...

 

Elbette bu yarışın galibide aslında başından belliydi...

Ama sonuçlar sanılanın tam aksi oldu...

 

Tıpkı diğer tüm kuvvet gerektiren konularda olduğu gibi aslında burada da peygamberimizin galip olması gerekirdi...

Erkek yaratılışı ve atletik kas sistemi , peygamberimizin annemizi yenmesi için fazlasıyla yeterliydi...

Fakat çok ilginç bir şey oldu...

 

İnsanı Âlâ...

Yani tüm konuların en’i...

Hayırda yarışların şanlı galibi...

Bir yarışı kaybetmişti...

Hemde kolaylıkla kazanabilecek olmasına rağmen...

 

Tıpkı zamanında Aziz kul Yakub’un , kıymetli Yusuf’unu , kötü niyetli kardeşlerinin eline bıraktığındaki gibi...

 

Tıpkı zamanında Habip kul İbrahim’in , ateşe çevrilmiş mancınıkta , gelen yardım tekliflerini reddedip...

Korumasını Rabbine bıraktığındaki gibi...

 

Tıpkı Müslim kul İsmail’in , boynunu babasının önüne kesmesi için yatırdığında...

Akıbetini Rab emrine bıraktığındaki gibi...

 

Farklı konularda...

Farklı süreçlerde...

Farklı kişilerin...

Farklı şeyleri bırakmaları...

 

Ama...

Hepsinin ortak özelliği...

Doğru zamanda bırakmaları...

 

Evet...

Bazen bırakman gerekir...

Hemde aksini yapabilecek güçte olmana rağmen...

 

Peygamberimiz , annemizle girdiği o yarışta elbette galip gelebilirdi...

Ve bu yanlış yada yasaklı bir hamlede olmaz , bu davranışından dolayı günaha girmez yada kınanmazdı...

Ama o yine de bırakmayı tercih etti...

Çünkü biliyordu...

Bazen bırakman gerekir...

Hemde kazanabilecek olmana rağmen...

 

Başkalarının mutluluğu için...

Başkalarının saygınlığı için...

Başkalarının kâr etmesi için...

 

Her şeyi kazanmaya çalışman değil...

Bazen bırakman gerekir...

 

Trafikte, duyguları aktifleşmiş bu sebeple de bilinci kapanmış...

Arkadaki araçtan sana öfkeyle küfürler eden o adam mesela...

Senin onu kolaylıkla dövebileceğin hatta öldürebileceğin gerçeğinden habersiz...

Cahilce ve saldırgan bir tavırla sana sataşırken...

Hemde araba eşi varken...

 

Evet...

Araçtan inip ona ailesinin önünde asla unutmayacağı bir  ders...

Hep izi kalacak irili ufaklı yaralar verebilirsin...

Ama her hak edene , tam hak ettiğini vermemeli...

Bazen bırakmalısın...

O adamın ailesi önündeki saygınlığı için...

O düşünmese bile sen düşünmelisin...

 

Yada aynı sokakta komşu olduğun o esnaflar mesela...

Sendeki ticari bolluk sebebiyle kıskandılar da herkese seni kötülediler hani...

Bir araya geldiklerinde seni çekiştirdiler...

Arkandan iftiralar attılar...

 

İlmin yoksa garip gelir ama...

ALLAH kötü niyetli insanların zayıf noktalarını, savaş açtıkları iyilerin ellerine verir...

 

Yani onlar senin arkadan iftira ederler ama bilmezler...

ALLAH onların yaptığı en gizli siyahlıklarının bilgilerini sana getirir...

Şimdi istesen onları rezil edebilirsin...

Hemde onların yaptığı gibi sahte söylemlerle değil...

Bizzat onların rezillikleri elindeyken...

Sadece onların gerçekliklerini açığa çıkarman yeterlidir...

Ama...

Bazen bırakmalısın...

 

Onlar merhameti hak ettiği için değil...

Doğru zamanda bırakmak peygamber sünneti olduğu için...

 

Her yarışı kazanmaya çalışmamalı...

Her senle yarışa gireni ciddiye almamalı...

Her rakibi yenebilecek gücün var diye kazanmamalısın...

 

Bazen eşinin hoşnutluğu...

Bazen cahil bir adamın ailesi ve çevresi önündeki saygınlığı...

Bazen kötülüğünü isteyen komşularının toparlanma olasılığı için...

Doğru zamanda bırakmalısın...

 

Unutma...

Hayrda yarış ilginçtir...

Bazen kazanabilecek olmana rağmen kaybettiğin için kazanırsın...

25
Share

  Ağaç gibidir kader...

Bir başlangıcı...

Bir yolu...

O yola bağlanan dalları ve budakları olur..

Bazı dalların verimi yüksek...

Bazı dalların verimi düşük...

Bazı dallar enfekte...

Bazı dallar ise şifalı olur...

 

Ağaç gibidir kader...

Budamaya göre yön alır...

Sahibinin seçimlerine göre seçilen yönlerde dallanıp budaklanır...

Ne şerde fazla ne hayrda eksik...

Budamaya göre kusursuzca yön alır...

 

Kader bir ağaç...

İrade ise budama makasıdır...

Bahçıvanı nasıl budar ise kader ona göre şekil alır...

 

Kimileri lehine budar ağacını...

Kimileri aleyhine...

Ne yönde budanırsa budansın herkes hak ettiği meyveleri alır...

 

Bazı budamalar vardır ki kaderi çıkmaz yol sanrılarına uzatır...

İnsan bilmez ama...

Kaderde hep bir çıkar yol vardır...

 

Kimi zaman ekonomik...

Kimi zaman sosyolojik...

Kimi zaman anatomik...

Kimi zaman psikolojik...

Kader bazen çıkmazlara doğru budanır...

Oysa en çıkmaz sanılan dalda bile mutlaka bir çıkar yol vardır...

 

Bazen ticaretinde çözümsüz kalır insan...

Evdeki hesapla çarşı , çarşıdaki hesapla ev çatışır...

Kimi zaman tekrarlı yanlışlardan , kimi zaman ise tekrarlı doğrularından...

Kimi zaman ise yaratılışın döngü yasalarından...

Gözler çözüm arar dururda hep sahibine eli boş döner...

Zeka çalışıp dururda tüm olası çıkar yollar tıkalıdır...

İşte bu gibi zamanlarda çözümsüzlükteki çözüme sığınılmalıdır...

Kader çıkmaza budandığında...

 Tek çıkış...

Tek çıkar yola kaçılmasıdır...

 

Bazen aile içi ilişkilerde çözümsüz kalır insan...

Eşine kendini ifade etmekte zorlanır...

Çocukları haddi aşarda o terbiyede yetersiz kalır...

Herkes kendini haklı sanır da o sebeple ilişki düğümlenir...

İlişki düğümlendi mi ?

Kader çıkmaza doğru uzanır...

Kader çıkmaza budandığında ise...

Geriye kalan tek çıkış...

Tek çıkar yola kaçılmasıdır...

 

Bazen sağlığında tıkanır insan...

Kimi zaman anatomik...

Kimi zaman psikolojik...

Tüm gayretine rağmen hastalık onu kuşatır...

Her şeyi dener de bir türlü şifasını bulamaz...

Şifadan mahrumiyette zaman aktıkça kader tıkanır...

Kader tıkandığında geriye tek seçenek kalır...

Çıkmaz yola girildiği zannedildiğinde...

Tek çıkar yola kaçılır...

 

O yol ki , gerekeni , kaderin en etkili bileşenidir...

O bileşen ki , kader ağacında açığa çıktığında tüm dallarda etkisi hissedilir...

En belirgin özelliği ise...

Çıkmazlardaki çıkar yol getirisidir...

 

Nedir o bilir misin ?

Tevekkül...

Yani ALLAHın verdiği sonucu kabullenmek...

Tüm bedellerden...

Tüm çabalardan...

Tüm mücadelelerden sonra...

Paya düşenlerden...

Verilen sonuçlardan razı olmak...

 

Başı taklit sonrası içten...

Önceleri rol sonraları kimlik...

 

Neden mi ?

 

Çünkü insan anlamlandırmadığını kabul etmekte zorlanır...

Çünkü insan nefsine ters gözükene razı olmakta zorlanır...

O sebeple başı kabul taklidi , sonrası kalbin iman edişidir...

O sebeple başı razıymış rolleri , sonrası âmenu yetkinliğidir...

 

Ve en önemlisi..

Tevekkül çıkmazları açandır...

Ha rolü ha kimlik...

Ha yapay ha hakiki...

Tevekkül çözücü bileşendir...

 

Hangi konuda neye karşı köşeye sıkışılmışsa...

Tevekkül arkana Rabbini almandır...

En sıkışık köşede , en büyük baskının karşısında...

Rabbini arkana aldıysan eğer...

Köşeler ve sıkışanlar yer değiştirmiş...

Büyük baskılar ufacık kalmış , sıkışık köşeler bolluğa ulaşmıştır...

 

O sebeple ne zaman köşeye sıkışsan...

Ne zaman kaderde çıkacak yol kalmıyor gibi hissetsen...

Hatırla...

Çıkmazlar içinde tek çıkar yol...

Tevekkül ile Rabbine sığınmandır...

 

 

TALAK 3

“Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim, Allah’a tevekkül ederse; O, kendisine yeter. Şüphesiz ki Allah; emrini yerine getirendir. Gerçekten Allah; her şey için bir ölçü var etmiştir.”

 

Ve yerzukhu min haysu la yahtesib, ve men yetevekkel alallahi fe huve hasbuh, innallahe baligu emrih, kad cealallahu li kulli şey’in kadra

 

 

Basir , Semi , Habir , Kadir , Muktedir ve Baki olan ALLAH gerçeği söyledi...

 

 

 

23
Share

Bölüm 1

 

İnsan vücudunun yüksek adaptasyon marifeti vardır...

Adaptasyon yani uyumlanma...

 

Yani...

Mevcut koşullara göre şekil alıp , varlığını en iyi halde sürdürmeye devam etme becerisi...

 

Bazen yaşadığı çoğrafya ve iklime...

Bazen içinde bulunduğu ekonomik düzeye...

Bazen anatomik ve psikolojik sağlık normlarına...

Bazen de yakınlaşan vakalara uyumlanma becerisi...

 

İşte ilginç olanlarından birisi budur...

Yakınlaşan vaka adaptasyonu...

 

Mesela kişi birazdan yoğun bir ağırlık idmanı yapmaya niyetlensin...

Eğer doğrudan salona gidip ağırlıkların altına girer ise vücutta kas yıkımı zararlı seviyelerde olabilir...

Hatta sakatlanmalar gerçekleşebilir...

 

Hazırlığı yapılmamış hareketler sakatlıklara...

Adaptasyon sağlanamamış süreçler krizlere gebedir...

 

Aslında kişinin aldığı kararı , anatomisine de bildirmesi ve ona yakınlaşan vakaya karşı adaptasyon süresi vermesi gerekir...

 

Eğer kişi ağırlık idmanına girmeye karar verdiğinde salona gidip...

Bir süre ağırlıklarla bakarak onları zihninde kaldırdığını düşünür ise...

Bir yandan zihinsel idman diğer yandan esneme ve ısınma egzersizleri yapar ise...

Bu vücudun yakınlaşan vaka hakkında uyarılmasına...

Bu sebeple de vakaya hem anatomik hemde hormonal olarak hazırlanmasını sağlıyor...

 

Buda yakınlaşan vakanın kişi üstündeki negatif etkisini minimize ediyor...

 

Yani insan beklentisine girdiği negatiflerle karşılaştığında sarsılsa da...

Yıkılmıyor...

 

İnsanlarda , çoğu zaman , asıl yıkıcı etkiye sebep olan darbenin şiddeti değil...

Yaklaşan darbenin beklenmedik olmasıdır...

 

Zaten hayal kırıklığı dediğiniz şeyin özü de budur...

Kişinin iç dünyasında bekledikleri ile dış dünyada algıladıkları arasında negatif fark olması...

 

Yüksek beklenti hissedilen konuda tam zıttı sonuçlar ile karşılaşmak...

 

Doğum gününde sevdiklerinin sana sürpriz parti hazırlamasını beklerken...

Herkesin seni unutmuş olması...

 

Yaptığın yatırımlar yüksek kâr getirecek diye beklerken...

Beklenmedik zararlar oluşması...

 

Her hangi bir konuda güvendiğin kişilerin...

Seni yarı yolda bırakması...

 

Ve bunlar gibi çok dahası...

Hepsinin ortak özelliği ise...

Umulan ve bulunan arasında negatif fark olması...

 

Aslında travmada yapı itibariyle hayal kırıklığına benzer...

İçeriksel olarak aynı fakat miktar olarak farklıdır...

 

Ne demektir travma ?

 

Travma , şiddetli hayal kırıklığı demektir...

Yani kişinin iç dünyasında beklediği ile dış dünyada karşılaştığı arasında anormal ve aşırı fark olması...

 

Sabah işe yolcu edilen eşin...

Akşam vefat haberinin gelmesi gibi...

 

Büyük hayaller ile kurulan işletmenin...

İflas etmesi gibi...

 

Yada...

Tükendi zannedilen düşmanın...

Aslında dahaca savaşmaya bile başlamamış olduğunu fark etmek gibi : )

 

Düşmanı yıkmanın ana stratejisi onun umudunu kırmaktır...

Savaşmaya yönelik şevki kırılan düşmanı kolaylıkla teslim alabilirsiniz...

 

İnsanın kendini ve beraberindekileri koruması...

Koruyabilmesi içinse gerektiğinde savaşmayı bilmesi gerekir...

 

Bazen size musallat olan aşağılık bir cahil...

Bazen size saldıran hadsiz bir zorba...

Bazen ülkeni tehdit eden başka bir ülke...

 Bazense savaş gerektiren başka bir düşmana karşı...

 

Savaş denilen olgu kendi içinde yöntemler barındırır...

Tepeden tırnağa stratejik yönetilmesi gereken...

Kendi içinde evrensel sınırları ve yasaları olan...

Sadece belli koşullar altında yapılma izni ve emri verilmiş bir süreçtir...

 

İnsanı âlâ’nın da dediği gibi..

Savaş hiledir...

Hile yani oyun...

Oyun yani stratejik tuzaklama...

 

İşte savaş oyunlarından biri travmatik defanstır...

 

Nedir travmatik defans ?

 

Düşmana , tükenmişlik imajı vererek onun iç dünya beklentilerini manipüle etmek...

Sana karşı saldırmada ekstra azmasına ve seni güçsüz sanmasına sebep olmak...

 

Akabinde ise ona unutamayacağı darbeler vurmak...

 

Yani...

Karşı tarafı tümüyle saldırı moduna sokarsın...

Ona azgınlığında aşırılaşma hakkı verirsin...

 

Yoğun tahrikle saldırı modunun aktifleşmesinden dolayı kişinin savunması tümüyle devre dışı kalır...

Yani saldırıya çok açık hale gelir...

Ve bu halde iken ona hiç beklemediği...

Hatta beklentisinin tam tersi bir darbe vurman...

Onu sersemletir hatta travmaya sokar...

 

İşte bu psikolojik olarak düşmanı yıkan bir şeydir...

Tüm sistemler bir anda şaşkınlık yaşar...

Eş zamanlı çoklu sistem şaşkınlığı tüm bünyede kaosa...

Yani çoklu problem sürecine sebebiyet verir...

 

Darbenin şiddetiyle birlikte yıkılan bünyede...

Paralelde çoklu sistem şaşkınlığı yaşanırken...

 Sistemlerin durumu analiz edememesi...

Kişiyi travmaya sokar...

Yani bir nevi duygusal çöküş yaşatır...

 

Bu yıkıcı darbenin üstüne birde asıl gücünüzü ortaya koyduğunuzda...

Yani karşı tarafın arzuladığı o terbiye edici şiddeti ona verdiğinizde...

Az önce sana karşı zorba olan kişinin...

Şimdi mazlum rolü yapan bir pisliğe dönüştüğünü...

 

Az öne gücü yetse sana her türlü eziyeti edecek olanın...

Şimdi merhamet dilenen bir sahtekâr olduğunu göreceksiniz...

 

İşte bu size ısrarla düşmanlık edenleri alt etmenin yöntemlerinden birisidir...

 

1-Gücünüzü gizleyin

2-Tükenmiş imajı çizin

3-Düşmanın iç dünya beklentilerini manipüle edin

4-Size karşı düşmanlığında saldırıda onlar azdırın

5-Azgınlık ve galibiyet zannıyla savunma sistemlerini devre dışı bırakın

6-Beklenmeyen darbeyi yüksek şiddette verin

6-Travma oluşturun

7-Travmayla yıkılmış bünyeyi fethedin...

 

Bu bazen bir kavga...

Bazen aşağılık bir cahile karşı müdafaa...

Bazen düşmana karşı toplu müsabakada...

Bazense başka bir düşmana başka bir savaşta...

 

Travmatik Defans...

Bir diğer ismiyle defansa gizlenmiş taarruz...

 

Peki kimlerle , ne sebeple , hangi koşullarda , nasıl savaşılır ?

 

Savaş stratejileri bunlarla sınırlı mıdır ?

Elbette hayır...

 

Sonrası belki daha sonra : )


20
Share
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Bu Blogda Ara

Popular Posts

  • HASET
    Güncel tıp ilimleri daha ziyade somut hastalıklar üzerine yoğunlaşmış durumdadır...   Elbette soyut hastalıklarda güncel tıp biliminin d...
  • İLGİNÇ
      Aslında insanın az bilmesinde eleştirilecek bir şey yoktur... Her az bilen öğrenmeye yönelik gayreti ile ilmini arttırabilir...   Ki...
  • DENGE TAŞI
      Herkes... Neredeyse istisnasız herkes... Sevilmek... Sayılmak... Önemsenmek... İlgilenilmek... Aranılan... Özlenilen... Va...

Blog Arşivi

  • Aralık 2025 (1)
  • Kasım 2025 (6)
  • Ekim 2025 (15)
  • Temmuz 2025 (5)
  • Haziran 2025 (4)
  • Mayıs 2025 (4)
  • Nisan 2025 (4)
  • Mart 2025 (4)
  • Şubat 2025 (4)
  • Ocak 2025 (5)
  • Aralık 2024 (4)
  • Kasım 2024 (4)
  • Ekim 2024 (5)
  • Eylül 2024 (4)
  • Ağustos 2024 (3)
  • Temmuz 2024 (4)
  • Haziran 2024 (9)
  • Mayıs 2024 (9)
  • Nisan 2024 (8)
  • Mart 2024 (9)
  • Şubat 2024 (6)
  • Eylül 2022 (1)

Categories

Adalet Ailede Huzur Başarı psikolojisi Deneyimsel Tasarım Öğretisi Dtö Kim Kimdir fayda huy İlişkilerde Ustalık

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİMİZ

  • Üniversite Zirveleri

Popular Posts

  • HASET
    Güncel tıp ilimleri daha ziyade somut hastalıklar üzerine yoğunlaşmış durumdadır...   Elbette soyut hastalıklarda güncel tıp biliminin d...
  • İLGİNÇ
      Aslında insanın az bilmesinde eleştirilecek bir şey yoktur... Her az bilen öğrenmeye yönelik gayreti ile ilmini arttırabilir...   Ki...
  • DENGE TAŞI
      Herkes... Neredeyse istisnasız herkes... Sevilmek... Sayılmak... Önemsenmek... İlgilenilmek... Aranılan... Özlenilen... Va...
  • DAĞLAR GİBİ...
      Bazı sorular vardır hayatta... Herkesin cevap aradığı... Ama cevabı her merak edene verilmeyen...   Herkesin iştahını kabartan... ...
  • SANMA
      Her öveni dostun... Her had bildireni düşmanın... Her seveni aynı sanma...   Kimisi münafıklığından över... Kimisi dostluğundan terbiye ed...
  • FESAT
     Kendi yanlışları ve kendi çirkinlikleri sebebiyle... Köşeye sıkışmış kötülerin ana silahıdır fesat... Tıpkı bir akrebin kaçacak yeri ka...
  • AKORT
    Kim demiş ? Kim demiş eğlenmek veya dinlenmek haramdır diye...   Her üreten bunalır... Her bunalan eğlenmelidir...   Her hareket eden yorulu...
  • GİBİ
    Kül müsün ? Ay mı ? Yoksa güneş mi ? İnsanlar üçe ayrılır... Küller... Aylar... Güneşler...   Emici tüketiciler... Tıpkı...
  • NEDEN?
     İlginç bir yazı olacak bu... Vaktin varsa git bir çay koy kendine... Ya da belki bir kahve... Sen nasıl istersen... Hele birde deni...
  • ANATO-PSİKO RESET - IV
      Bölüm IV   Oooohhhhhhh... Sonunda ulaştın , zirveye vardın...   Elbisesinin uçlarından duvağına baktığın o heybetli gelinin... Ş...
Copyright © 2015 Deneyimsel Tasarım Öğretisi İLİM

Created By ThemeXpose