Çok bunalmıştı içinde yaşadığı dönemden...
Bir yandan otobüsün gelmesini
bekliyor, bir yandan etrafı seyrediyordu...
Tam da dönemin çirkinliği üzerine
düşünürken karşı yolda arabaların camlarını silmek isteyen...
İstediği olmayınca da araçlara
tüküren ve hakaretler eden küçük çocuklara takıldı gözü...
“Çocuklar bile...” diye iç çekti kendi kendine...
Çocuklar, onlar ki yeryüzünde
güzelliğin ve masumiyetin simgesi olmuşlardı binlerce yıldır...
Ama artık çocuklar bile bozulmuş gibi
hissetti gördükleri neticesinde...
“Ne kötü bir döneme doğmuşum…” diye
içlendi.
Aslında sorun zaman diliminde
değildi...
Sorun, içinde bulunduğu dönemdeki
insanların genelinin seçim ve davranışlarındaydı...
Sorun ademoğlunun çoğunluğunun
vardığı bu noktadaydı...
Nereye gitse benzer çirkinliklerle
karşılaşıyor...
Çirkinliğe güzel tepkiler veriyor ama
mücadelesi işe yaramıyor gibi hissediyordu...
Çünkü o çirkine güzel tepki verse
bile...
İnsanlık, sanki birbirleri ile
sözleşmişçesine, günden güne daha da kötüye gidiyordu...
Aslında tahammülsüz ya da sabırsız
biri de değildi...
Yani bu bıkkınlık ve bunalma haline
bir günde varmamıştı...
Uzun zamandır süren...
Her geride bıraktığı gün daha da
kötüleşen...
Sanki hiç bitmeyecek gibi hissettiren bir
döngünün sonucuydu bu...
Her fırsatta kendini şehrin dışına,
insanlardan uzak bölgelere atıyordu...
Karlı dağlara...
Issız ormanlara...
Ya da şehrin daha sakin ve ücra
bölgelerine...
Şehre döndüğünde ise aklı hep bir
sonraki ıssızlığa yapılacak gezisinde oluyordu...
İnsanların birbirine karşı genel tutumu...
En ufak meselelerde bile kavga
eğiliminde olmaları...
Tüketilen şeylerin çöplerini
umursamazcasına yere atışları...
Erkeklerin kadınlara karşı kaba ve
kabul edilemez davranışları...
Sevimlilik sembolü olması gereken çocukların
şımarıklığı, doyumsuzluğu, terbiyesizliği...
Herkesin kendi isteği olsun, kendi
isteği olmayacaksa dünya yok olsun tavrı...
Kolaylıkla yalan konuşulması...
Güçsüz olanla alay edilmesi...
Delilerin sahiplenilip gözetilmesi
gerekirken video kaydına alınıp aşağılanması...
Hayvanların, korunması gereken yerde,
eğlence amaçlı canlarının yakılması...
İnsanların selamsızlaşması...
Hatta bir başkası selam verdiğinde
bile insanların kızgın ifadeleri ve donuk bakışlar ile karşılık vermesi...
Toplumun genelinin mutsuz olması...
Herkesin her konuda şikâyet etmesi fakat kimsenin çözüm arayışında olmaması...
Ve dahası, dahası, dahası...
Çok dahası...
Bunalmış ve yabancılaşmıştı bu döneme...
Dönemin içindeki insanlara...
Her fırsatta ıssızlığa atmak
istiyordu kendini...
Akşam olmuş, işten eve dönüyordu...
Karanlığın içinden gelen bağrışma
seslerini duydu...
Duyduklarının erkek sesleri olması
sebebiyle...
“Aman ne halleri varsa görsünler…”
dedi kendi kendine...
Ne de olsa erkekler akşamın bu
saatinde sokaktalar, o zaman bir zahmet kendilerini korusunlar, diye düşündü...
Tam o esnada bir kadın çığlığı duyuldu karanlıktan...
Bu, onun hassas noktasıydı...
Onların, Yaratıcı tarafından verilen
bir emanet olduğuna...
Kadınların korunması gerektiğine
inanır, bunu savunurdu...
“Kadınlar RABBİN emanetidir”
düşüncesi...
Kadına karşı yapılan zulümler onu
vahşileştirir, direkt zıvanadan çıkmasına neden olurdu...
Duyduğu o çığlık neticesinde son
sürat karanlığa koşmaya başladı...
Tıpkı 9 – 10 adamın sağından ve
solundan tuttuğu...
Kale kapılarına çarpmaya hazırlanan
zırhlı bir kütük gibi, büyük bir koçbaşı misali...
Tek kelime etmeden sokağa daldı...
Birkaç erkek bir kadını ortalarına
almış, darp ediyorlardı...
Zaten iri yapılı ve kas kütlesi ağırlıklı
bir vücudu vardı...
Neler olduğunu anlayamadan yere
sermişti hepsini...
Aslında kadın kurtulmuş ama o
duramamıştı...
Bir kadına...
Hem de gecenin karanlığında...
Hem de birden fazla erkeğin
saldırması...
Onun bilincinin kapanmasına neden
olmuştu...
Bayılalı birkaç saniye olmuş adamın
karnına oturmuş, adeta yüzünü tanınmaz hale getirircesine darbeler
indiriyordu...
Yumruk atmayı bırakmış...
İki elini birleştirmiş, tıpkı dev bir
balyoz gibi...
Peş peşe darbeler indiriyordu...
İleriden gelen bağırış sesleri ile
kendine geldi bir anda...
Kendine gelir gelmez...
Uzun yıllardır biriken bunalmanın yükünün
omuzlarından kalktığını hissetti...
Rahatlamış, adeta deşarj olmuştu...
O esnada kadının sesini duyan
akrabaları olay yerine yetişmişti...
Olayın gerginliği ile durumu da tam
anlamamıştı akrabalar...
Yerde baygın yatan adamları da görünce genç kızı alıp söylene söylene uzaklaşmışlardı...
O ise yeniden karanlıkta evinin
yolunu tutmuş...
Deşarj olmanın rahatlığı içinde
elleri cebinde yürürken...
Düşünmeye başladı kendi kendine...
Ne yapacaktı?
Duygularını biriktirip, biriktirip
uygun sahne geldiğinde hamle yapıp deşarj mı olacaktı?
Ya da şehirden uzaklara, ıssız
bölgelere mi taşınmalıydı?
Dış dünyanın çirkinliği ile nasıl
mücadele edecekti?
“Ne yapabilirim ki tek başına?” diye
bir ses duydu içinde...
Bizzat onun sesi gibi konuşan ama ideolojisine
yabancı konuşan o ses...
Çünkü çocuk yaşından beri atasından
ona miras kalan bir başka inancı vardı...
İnsanlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen
çizgini bozma...
Hayat senin yapıp ettiklerine
odaklıdır, sen çizgini bozma...
O, çirkinliğe en güzeliyle karşılık
vermeye devam edecekti...
Ne kadar bunalmış olsa da o, doğruyu
terk etmeyecekti...
Kalabalıklar içinde tek kalmışlık
yorucu ve yıpratıcı olsa da...
O çizgisini bozmayacaktı...
Peki ne olacaktı?
İşlerin sonu nereye varacaktı?
(Daha sonrası, belki daha sonra...)
Takipte kalın ;)
Huzur, atanacağı yeri doğru
YanıtlaSilHuzur, aranacağı yeri doğru bulursa insan, ne gam değer uzun vadede ne de keder... Erişince, dünyalık bir çok şeye değer...
YanıtlaSilSana senden yakın olanı unutunca huzur da uzakta oluyor galiba
YanıtlaSilAy bu daha hikaye tadında olmuşş güzel ve sürükleyici ♥️ devamını merak ediyoruuuz :))
YanıtlaSilDertlendiğim şeyleri yazmışsınız elinize sağlık
YanıtlaSilTakipteyiz, elinize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel anlatmış insanı
YanıtlaSilÖykünün devamını merakla bekliyorum 🙂
YanıtlaSilGüzel yazı olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSilDizi tadında...
Sonraki sezonu bekler gibi devam yazınızı bekliyorum. :)
Elinize sağlık
YanıtlaSilİçimizdeki sessiz çığlığı paylaşmışsınız
Huzur nedir? sorusuna başka bir bakış açısı oluşturdu.
YanıtlaSilDevamı gelsinnnn
YanıtlaSilHuzuru çok uzakta aramamak gerekiyormuş.
YanıtlaSil"İnsanların birbirine karşı genel tutumu. En ufak meselelerde bile kavga eğiliminde olmaları." Sanki son dönemlerde daha da artarak devam ediyor. Tartışmak yerine anlaşabilmek. Çok zor olmasa gerek ama öznesi insan olunca kolay zorlaşıyor.
YanıtlaSil