Semih’i şiddetli yağıştan dolayı
sabah iş arkadaşı Akın almaya gelecekti. Akın’ı bekletmemek için erkenden
aşağıya indi. Kısa süre sonra önüne lüks bir araba yaklaştı. “Kim bu ya? Geldi,
önüme durdu” diye söylenmişti Semih. O sırada arabanın camı yarılandı;
“Atlasana Semih, ne duruyorsun öyle?” diye seslendi Akın, aracın içinden. Semih
çok şaşırmıştı. “Adamdaki arabaya bak abi, bu adam bu yeteneksizlikle böyle bir
arabayı nasıl alabilmiş” diye geçirdi içinden. İşe geç kalmamak için hemen
atladı arabaya. “Selam Akın, hayırlı olsun araban” dedi Semih. “Sağ ol Semih
’cim, darısı senin de başına” diye karşılık verdi güler yüzlü bir şekilde Akın.
Semih gözünü arabanın içerisinden alamıyordu. Kahverengi deri koltuğu, arabanın
çok hızlı gitmesi, içerisinin ses geçirmemesi Semih’in dikkatini çekmişti. “Ben
bu adamdan daha fazla çalışıyorum ama adamın sıfır arabası var, benim arabam
bile yok. Kesin baba parasıdır yoksa bu adam bu arabayı alamaz abi.” diye
yakındı kendi kendine.
O sırada yolda gidiyorlarken Semih’in gözü etraftaki rezidanslara takılmıştı. “Abi ne zengin adamlar var ya, bu adamlar bu kadar parayı nasıl kazanıyorlar? Var ya kesin çalıp çırpıyorlardır ya da kolay yoldan kazanıyorlardır. Yoksa benim adım Semih değil.” Yüzünde sinirli bir ifade vardı.
İşe varmışlardı, Semih’in yüzündeki o sinirli ifade hala devam ediyordu. Arkadaşlarına selam vermeden masasına geçip oturdu hemen. Oflayarak çalışmaya başladı. Öğle saati olmuştu. Yine oflayarak yemekhaneye doğru gidiyordu ve patronunu gördü. “Selam Semihciğim nasılsın? Bugün modunda değilsin herhalde?” diye sordu patronu.
“Selam Metin Bey, yok yok iyiyim,
işer çok yoğun, çok çalıştım o yüzden” diye yalan söyledi. Patronu giderken
arkasından bakıyordu. “Adamın takım elbisesi benim evimdeki eşyaları satın alır
abi… Bu adamın neyi farklı da bu işi kurabilmiş” diye içinden geçirdi. Yemeğini
yerken birisi hızlıca yemekhaneye girdi “arkadaşlar, 15 dakikaya sunum
başlıyor, acele edelim.” diye seslendi. Ardından Semih, ekip arkadaşlarıyla
seminer salonuna geçti.
“Kim, ne anlatacaksa anlatsın işimize
geçelim” diye mırıldandı. Anlatıcı çok enerjik bir giriş yapmış çok eğlenceli
anlatmıştı. Sunum sonunda birçok çalışan alkışlamıştı. Semih şaşkınlıkla
alkışlayanlara bakıyordu. “Ben de böyle anlatırım ki ne var, adam bir şey
yapmadı.” diye söylendi yanındaki arkadaşlarına. Homurdanarak masasına oturdu
ve çalışmaya devam etti. “Akşam misafirlikte kafa dağıtırım” diye iç geçirdi.
İş çıkışı eşini aldı ve misafirliğe
geçtiler. Semih, taksiciye parasını öderken “Bu sitede mi oturuyorlar?” diye
sordu şaşkınlıkla “Evet bir tanem” diye yanıt verdi eşi. “Vay arkadaş ya elin adamı bile sitede
kalıyor, bir de bize bak. Kirası ve aidatı benim maaşımı geçer ya, bu Aylin’in
eşi ne iş yapıyorsa?” dedi biraz hayıflanarak. “Hayatım, Aylin’in eşi Turan 10
yaşından beri çalışıyor. Adam 25 senedir çalışmış, parasını biriktirmiş ve ev
daha yapılırken uyguna almış. Sen 25 sene çalıştın mı? Niye millete haset
ediyorsun ya?” diye çıkıştı karısı. O an eşinin cümlesi Semih’e tokat gibi
gelmişti.
Zihninde olaylar sıralanmaya
başlamıştı. Sabah onu alan arkadaşının da toplam 20 senedir çalıştığını
hatırladı. Patronu ise 35 senedir hemen hemen her gün çalışıyor ve üretim
yapıyordu. “Elemanlarımı nasıl yetiştiririm, nasıl daha iyi bir hayatları
olur?” diye dert edindiğini söylemişti Semih’e çalışma arkadaşı. İşlerin
göründüğü gibi olmadığını yeni yeni anlamaya başlıyordu…
İşte insanoğlu bu hayatta
başkalarının çabalarının sonucuna odaklanır ve o sonuçları görür. Arabasını,
telefonunu, okuduğu üniversiteyi, evini, parasını, eşini, marifetini…
Ama şunu sormaz kendisine;
“Bu insan buraya kadar nasıl gelmiş?
Neler yapmak lazım ki bu seviyeye gelebileyim?”
Ya da yakışıklılığını, güzelliğini,
vücudunu, boyunu, burnunu görür ve “benim neden böyle bir vücudum yok? Ben niye
bu kadar güzel değilim? O niye bu kadar güzel?” diye sorarak haset ediyor ne
yazık ki…
Ama şunu düşünmüyor insanoğlu;
Bu insanlarda olmayıp da bende olan
çok şey var. Bu adam eşiyle mutlu değil ama ben eşimle mutluyum. Bu kadının
çocuğu doğuştan engelli ama benimki engelli değil.”
Her insanın sahip olduğu avantajlı
özellikler ve dezavantajlı özellikler vardır. Mesele biz dünümüze göre daha
iyiye gidiyor muyuz? Kendimizi daha çok geliştiriyor muyuz?
Biz elimizdekilerle ne kadar mutluyuz?
Günümüzün en en en büyük problemlerinden birisi maalesef….hasetlik ve kıskançlık..
YanıtlaSil"Biz elimizdekilerle ne kadar mutluyuz?" Çoğumuzun sormayı unuttuğu pek kıymetli bir soru. Teşekkürler,
YanıtlaSilOnda da var, sende de var... Sende olanlardan onda olmayan var... Bu şükre layık değil miydi... Onda sende olmayan problemler var bu kendin için şükre onun için duaya layık değilmiydi... Onda olan sende olsaydı, dünyada kazandım mutluluğu buldum zannıyla hareket ederken ebedi olarak kaybedişin eşiğinde bulunmak koşarak kaçılası değil miydi... Adalet... Neyse ki adaletin Sahibi çok Adil ve kime ne verdiğinde hangi evrede ne olacağını çok iyi biliyor...
YanıtlaSilİnsanoğlu hep kendinde olmayanları ister
YanıtlaSilKendinde olanların şükrünü edememişken...
Kendimizin bilincinde olup, etrafı irdeleme kabiliyeti gelişince anlıyoruz çoğu şeyi. Bir örnek birçok kişiyi irdelemize sebep oluyor. Kendimiz başta olmak üzere. VE hayat daha anlaşılabilir hale geliveriyor.
YanıtlaSilİnsan sonucu kıskanıyor çoğu zaman...
YanıtlaSil