Babası Kazım’ın askere gidecek olmasından çok mutluydu. Evet oğlunu on iki ay göremeyecek olmak zor olsa da bu durumun onun için daha iyi olacağı kanaatindeydi. Kazım 22 yaşında, 1,80 cm boylarında, biraz zayıfça, hafif kavruk tenli, kara kaşlı, kara gözlü fidan gibi bir delikanlıydı. Çok neşeli bir adamdı. Sıcakkanlı olduğu için insanlarla çok hızlı bir şekilde iletişime geçer, insanlar onunla sohbet etmekten keyif alırdı. Bunda erkek berberi olmasının da büyük bir payı vardı. Elinden kalitesiz iş çıkmazdı, birisi ona tek sefer tıraş olsun, artık berberini değiştirme kararı alırdı. Kısa zamanda onda randevusuz tıraş olmak imkânsız hale gelmişti. Tüm bu iyi huylarının yanında Kazım’ın bir problemi vardı: Alkol...
Cebi biraz para görmeye görsün, hemen kendini gazinoya ya da kulübe atardı. Para azsa deniz kenarında takılırlardı. Tabi bu başta çok sıkıntı yaratmıyor gibi gözüküyordu. Nasıl olsa çocuk çalışıyor, yoruluyor, para da kazanıyor, hafta sonu da içse ne olacak diye düşünmüştü babası. Cumartesi akşamı içer, pazar günü de öğlene kadar yatardı. Kime ne zararı vardı ki. Ancak iş tabi ki de burada kalmadı. Bir zaman sonra hafta içi de alkol almaya başladı. İşe geç gidiyordu uyanamadığı için, ama evde kalsa babası da kızardı. Bu sebeple arkadaşlarında kalıyordu. Patrona evde babam hastalandı diye yalan uyduruyor; babasına da patron bugün izin verdi diyordu. Yalan üstüne yalan. Berberliği de bozulmaya başladı. Dalıp gidiyor, müşterinin istediğine göre değil kendi kafasındakine göre kesiyordu. Girdiği üçüncü berber dükkanından da kovulunca, babası askere gitmesinin doğru olduğu kanaatine vardı.
İşler üç ay çok iyi gitti. Kazım arı gibi çalışıyor, dükkânın borcunu çıkarmaya gayret ediyor, güzel de para kazanıyordu. Müşteriyi tutmuş, yanında da kendi gibi 2 tane gençten çocuk almıştı. Pazartesi’den cumartesi akşamına kadar çok sıkı çalışıyorlar, cumartesi gecesi de sabah kadar hep beraber içiyorlardı.
Kısa zaman sonra hafta içi içmeler iki güne çıktı.İçtiğinin ertesi gün ancak ikindi vakti dükkâna gelebildiği için kendi müşterilerini dağıtmaya başladı. Bir zaman sonra personellerinin tavırları hem kendisine hem de müşteriye karşı kötüleşmeye başladı. Çünkü personel şunu biliyordu, biz olmazsak bu dükkân dönmez.
Bir zaman sonra kazançları pahalı mekanlara yetmemeye başladı. Biraz daha sonra ise artık ucuz yerlerde bile içemez oldular. Dükkânda içmek çok parlak bir fikir gibi aklında belirdi. Perdeleri çekip sabaha kadar içiyorlar, sonra herkes ilk bulduğu yere kıvrılıp yatıyordu. Ancak olaylar burada kalmadı. Kahkahaların dozunu kaçırdıkları bir gün kapının yumruklanmasıyla sus pus oldular. Kapıya açmaya giden Kazım ‘’Kim ulan bu saatte gelen?’’ diye düşündü. Dükkân sahibi… Üst katta oturuyordu, sesleri duymuş olacak ki kontrole inmişti. Konuşmanın şiddeti gittikçe arttı. Kazım ertesi sabah sadece şu söylediğini hatırlıyordu: ‘’Parasını verdim lan ben buranın. İster saç keserim ister içerim sana mı soracağım Aslanım…’’
Dükkânı ertesi hafta boşalttılar. İçerdeki malzemeleri hem kredi hem de başkalarından aldıkları borçları kapatmak için sattılar. Ancak tabi çok az bir para etti. Hemen Kazım yediği haltın pişmanlığı ile yine başka bir dükkâna personel olarak girdi. Hem babasının baskısı hem de banka korkusu ile sıkı bir çalışma dönemine girdi. Dışardan bakan biri ne çabuk toparlandı diyebilirdi. Ama bu durum ilk değildi, hep benzer şeyleri yaşıyordu. Yine giderek artan alkol...
Tarih tekerrür etti. Benzer sebepler benzer sonuçlar doğurmaya mahkumdu. Elinde bir tek berberlik marifeti kalmıştı. Son girdiği yerden de kovuldu. Artık ne babası umrundaydı ne de bankalar. Eve dört günde bir geliyordu. Kim ısmarlarsa orada içiyorlardı.
Bir gece yine alkol alırken bir arkadaşı aradı, ‘’Oğlum gelin lan, süper ortam var.’’ dedi. Bunlar sarhoş kafa ile arabaya atladılar. Şehrin öbür ucuna gideceklerdi. Yolu yarılamışlardı, tam bir kavşağa yaklaştıklarında kırmızı yandı, geçeriz diye hesap ettiler. Geçemediler.
Tam geçerken bir araba bunların arka tamponlarına dokundu. 3 takla attılar. Kazım’ın kolu araba takla atarken camdan çıkıp kapı ile yol arasına sıkıştı. Gözünü açtığında göğsünde tarifi zor bir ağrı vardı. Her nefes alışında ciğerlerine bıçaklar saplanıyordu. Sonraları bunun kırık kaburga kemiklerinden olduğunu öğrenecekti. Kolunda inanılmaz bir acı vardı ve sıkı sıkıya sarmışlardı. Sağ kolunun iç tarafı boydan boya yırtılmış, bazı sinirleri yüksek derecede hasar görmüş ve kemikleri parçalı olarak kırılmıştı. Ancak tüm bu olanlara rağmen ameliyata alamıyorlardı. Çünkü bütün yoğun bakım servisleri doluydu. Acil servisin müşahede odasında 3 gündür yatıyordu, ağrı kesici ve antibiyotik vermekten başka bir şey yapmamışlardı. Doktorlar Kazım’ın kolu hakkında kendi aralarında tartışıyorlardı. Ne yapacaklarından şu an emin olmasalar da bildikleri şey şuydu: Kazım kalıcı bir hasara sahipti. Berberlik hayatı bir saat önce son bulmuştu. O ise bundan habersiz tüm bu çektiği acıların arasında bir şeyden çok pişmanlık duyuyordu. Kendi kendine şunu söyledi: Keşke kırmızı ışıkta geçmeseydik, hepsi bundan başımıza geldi...



İnsan hep son sahnedeki olaya göre tepki veriyor... O beni dolandırmasaydı bunlar olmazdı, falanca bizi tanıştırdı keşke tanıştırmasaydı gibi gibi... O sahnenin önceden yavaş yavaş dizayn olduğunu gorebilse verdiği tepkileri daha isabetli olabilirdi. Kaleminize sağlık çok güzel olmuş.
YanıtlaSilİnsanın gördüğü ile gerçeğim görüntüsü... Son sahnenin karesine bakıp yaşanılanların sebeplerinin bu olduğunu zannetmek, insanın gerçeği şeffaf bir şekilde görememesinin nedeni...
YanıtlaSilKazım tam dayaklıksın oğlum
YanıtlaSilİnsanın kendi sonunu hazırlaması…
YanıtlaSil👍
YanıtlaSilYaşadım resmen …
YanıtlaSil👍
YanıtlaSilAh insanoğlu
YanıtlaSilNe yanlış yerlere bakıyor
Gerçek burnunun dibindeyken...
İnsan vazgeçemediği şeyde kusur aramaz...
YanıtlaSilBerberliği iyi bile olsa, alkol ilerlemesini önlemiş Yüklerden kurtulmadıkça motorun gücü çok olsa kaç yazar?
YanıtlaSilNe kadar içten yazılmış,kaleminize sağlık,kötü alışkanlıklar insanı bir yere vardırmıyor,yaşam stilinde yasak olan şeylerin aslında insanın ne kadarda lehine olduğunu gösteren bir öykü…
YanıtlaSilTeşekkürler…
İşte insan hep o en son olayda bilir başına gelene sebep.
YanıtlaSilOysa bilmez, (kırmızı ışığa gelene kadar) hafifletilmiş bela'nın, öncesinde musibet ile ödüllendirildiğini...
Er geç öğrenecek.
Kimi düşünce evresinde fark edip geri dönecek
Kimi ...
...
kimi musibet ile ders alıp,
Kimi ısrarına devam ederek bela'ya kalıp öğrenecek.
Rabbimiz ikram'ı üzerimize olsun.