Bir süredir sessizleşmiş , içine dönmüştü...
Zamanının büyük bir
kısmını düşünerek geçirmeye başlamıştı...
Belki yaşı ilerlediği
, belki dünyevi hazlardan bıktığı belki de her ikisinden dolayı...
Sebebi ne olursa
olsun...
Hayatının genelinde aktarmaları azalmıştı...
Adeta rol
değiştirmişti...
Ağırlıklı olarak
dinleyici olmayı seçiyor , konuşan taraf olmaktansa sessizce algılamaktan daha
çok keyif alıyordu...
Algılamanın
etkileyici dokusuna kapılmıştı...
Ki bu etkinin asıl
sebebi aktarma pasifliğinin getirdiği soyut güçtü...
Aktarma miktarları
azaldığı için algı kalitesi de yükselmişti...
Bu hayattaki
zıtlıkların kaçınılmaz kaderiydi...
Biri pasifleştiğinde
diğeri aktifleşmek...
Biri aktifleştiğinde
ise diğeri pasifleşmek zorundaydı...
Algının açılması ile
birlikte zaten yıllardır gözlerinin önünde olmasına rağmen hiç farkına
varamadığı şeyler belirginlik kazanmaya başlamıştı...
Küçük büyük , aslında
belirgin fakat farkındalık için algı açıklığı gereken bir sürü mesaj...
Mesela insanların
anlık duygu değişimleri...
Duygular ile paralel
hareket eden mimik haritaları...
Neyi neden
yaptıkları...
Gizlemek istedikleri
fakat saklayamadıkları yarı gizli yarı belirgin arzuları...
Ya da iklimdeki
değişkenlikler mesela...
Havanın mesajlarından
o günün nasıl geçeceği...
Bahçesi ile ilgili iş
yapacağı zaman hava değişkenliklerini gözlemlemesi...
Kararlarını
ölçümlerine göre vermesi...
Köpeğinin anlamsız
gözüken havlamaları bile anlam kazanmaya başlamıştı...
Hangi durumda nasıl
havladığı...
Aslında aynı sesi
farklı ton ve zamanlamalar ile kullanarak ona bir şeyler anlatması...
Aktarmadaki
pasifleşme ile hayat daha anlaşılabilir olmaya başlamıştı...
Ticareti mesela...
Müşterilerinin
ahvallerindeki gizli mesajlardan neye ihtiyaç duydukları...
Mal almaya mı
geldiler yoksa hafta sonu keyfi dolaşmaları mı...
Hatta alınmak
istenilen şey müşterinin lehine mi yoksa sadece anlık arzularından dolayı mı...
Bunlar gibi bir sürü
gözden kaçan küçük fakat önemli şeyleri artık fark eder haldeydi...
Algısının artmasının
getirdiği kalibrasyon hoşuna gitmeye devam ederken diğer yandan onu
hüzünlendiren şeylerinde farkına varmaya başlamıştı...
Tüm farkındalıkları
onu memnun etmemişti...
Bazı şeyler onu
şaşırtmış...
Bazı şeyler onu hüzünlendirmiş...
Bazıları onu tiksindirmiş...
Hatta
kaygılandırmıştı...
Mesela dış dünyada
insanların büyük oranda iyiliğinden kayıp yaşamış olmasını fark etmek ona ilk
başta çok ağır gelmişti...
Neredeyse gittiği her
sahnede insanların sadece kendilerini düşünüyor olması...
Kendinden daha iyi
olanlara direk düşmanlık yapılması...
Söz konusu kazanç ise
her yolun doğru yol kabul edilmesi...
Tüccarlarında ,
alıcılarında...
İlişkilerde iki
tarafında karşısındakinden maksimum seviyede ne koparabileceğine
odaklanmışlığı...
Övgüyü hak edenlerin
şımarır zannıyla övülmediği...
Hiç hak etmeyenlerin
anlık çıkarlar uğruna övüldüğü...
Hatta ebeveynlerin
bile evlatlarını yetiştirmeyi bırakıp kendi isteklerine uygun olacak şekilde
onları bozuyor olmaları gibi...
Bir sürü
farkındalık...
Bazıları küçük
bazılar büyük...
Ama hepsi üzücü...
Hepsi şaşırtıcı...
Hepsi yanlıştı...
Sessizliği devam
ettikçe farkındalıkları devam etti...
Farkındalıklar devam
ettikçe de vakaların tetiklediği duyguları...
Sonra her farkına
varma yolculuğuna çıkanların er yada geç uğradığı o durağa vardı...
“Neden” durağı...
İnsanın neyin neden
olduğunu merak ettiği...
Öğrenme isteğinin
neyin nasıl olduğunu anlamaya başladıktan sonra birde sebebini merak etmeye
döndüğü o durak...
Bu olanlar neden
oluyor diye düşünmeye başladı...
“Olup bitenler neden
oluyor ?”
İnsanların
genelindeki iyilik kaybının farkındaydı...
Bunu görmemek zaten
imkansızdı...
Geriye sebeplerini
bulmak kalmıştı...
Kötü niyet mi acaba
diye geçirdi içinden...
Ama bu insanların bir
kısmı tanıdıkları, sevdikleri hatta yakınlarıydı...
Sadece şimdiki
zamanlarını değil , onların geçmiş zamanlarını da algılamıştı...
Bir çoğu iyi niyetli
, doğru ve güzelin taraftarı insanlardı...
Nasıl olmuştu da adım
adım bu denli bozulmuş , iyilikten uzaklaşmışlardı...
Sonra daha da
sessizleşti...
Daha da içe döndü...
Daha da odaklandı...
Ve çok önemli bir
şeyin daha farkına vardı...
İnsanların çoğu kötü
niyetli olduğu için değil...
Yanlışı doğru ,
çirkini güzel , kötüyü iyi zannettiği için hata yapmaktaydı...
Hata ısrarı seven
azgınlar oldukları için değil..
Tam aksine boğazı
şişken dondurma yediğinde olası sonuçları ön göremeyen bir çocuk
durumundalardı...
İnsanların
hatalarının sonuçlarını bilerek değil...
Tam aksine doğru
seçimler yaptıklarını zannederek yanlışa daldıklarını farkına vardı...
İnsanlarda kötü niyet
değil...
Aslında bilgi
eksiliği vardı...
Kişilerin kötü
davranışlarına mazeretler üreterek kendilerini haklı zannettiklerini...
Çirkin eylemleri
güzel isimlerle süslediklerini...
Yanlışa doğru kılıfı
giydirdiklerini...
Ve bunların neredeyse
hepsini kazandıracak zannettikleri için yaptıklarını farkına vardı...
Meğer insanlar çoğu
kötü niyetli değil...
Aslında
illüzyondaydı...
İllüzyon yani gerçeği
olduğundan farklı görme hali...
Kişinin lehine
olanları aleyhine...
Aleyhine olanları
lehine zannetme çaresizliği...
Sonra bunun üstüne
düşünmeye başladı...
İllüzyon da olanlara
gerçeği nasıl gösterebileceğini...
Bu merakla birlikte
her gerçeği merak yolculuğuna çıkanın bir sonraki kaçınılmaz durağına doğru yol
yuttu...
Çözüm
tasarımcılığı...
Peki sence neydi ,
insanları gerçek ile ilgili bilinçlendirmenin yolları ?
Neydi illüzyonu yok
etmenin kuralları ?
Belki daha sonra : )
Takipte kalın...
Kişinin, doğru bildiğini yapması ve bunun doğru olduğunun zannı... Bir başkasının, da benzer hislerde ve beklentisi olması... Doğrunun - yanlışın, başarının - başarısızlığın, mutluluğun - hüznün, acının - hazzın... İyi olanın, kötü gelenin... Bütün bunların, kişilerden bağımsız herkes için geçerli olan gerçeklerle algılanması, insanların aynı dili anlayıp konuşmalarının olmazsa olmazı...
YanıtlaSilDüşündüren bir yazı
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı
YanıtlaSilAndaki acı ve andaki haz ilizyondur…
YanıtlaSilNerden buluyosunuz böyle içerikleri çok şaşıeıyorum 🤌🤌
YanıtlaSil