Fikret Bey işini kendisi tırnaklarıyla kaza kaza kurmuştu.
Her bölümde her çalışanda emeklerinin izi vardı. 2 kişiyle başlayan yolculuk,
yüz kişiyi aşan büyük bir şirketler grubuna dönüşmüştü.
İşler büyüdükçe işleri yönetecek profesyonelleri işe
almıştı. Aileden de çalışanlar vardı.
İki oğlu vardı. İkisi de üniversiteyi bitirdikten sonra
şirkette çalışmaya başlamışlardı. Birisi pazarlama departmanında uzman olarak
görev aldı. Küçük oğlu da üretim tarafında yönetici koltuğuna oturdu. Her
ikisinin ekibinde de yıllardır çalışan uzman ekip arkadaşları vardı.
Mehmet yeni evlendi. Üniversite sınavında çok yüksek bir
puan alamayınca, rotayı yurtdışına kırmıştı. Bir balkan üniversitesinde
okumuştu. Memlekete dönünce üniversiteden tanıştığı kız arkadaşıyla evlendi.
Ahmet ise çok yüksek bir puan almamasına rağmen, uzak bir
şehirde yeni kurulan bir üniversitede okudu. Mezuniyet sonrası evlenmek istedi.
Her ikisi için de bu ilk iş deneyimiydi.
Şirketin inovasyon işleri vardı. Burada uzman bir ekip
araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütüyordu. Ahmet bu alanda teknik
bilgiye sahipti. İşletme ve operasyon süreçleri pek de deneyim sahibi olduğu
alanlar değildi.
Şirket kamu ihalelerine katılıyordu. Haliyle işlerin
zamanında teslimi kritik önemdeydi.
Mehmet çalışmaya başladığı departmanda kuzeni Süleyman’ın
ekibindeydi. Süleyman uzun yıllardır şirketteydi. Üniversitede bu alanda eğitim
almıştı. Basamakları tek tek çıkarak gelmişti. Ekibinde Mehmet ile birlikte 5
kişi daha çalışıyordu.
Alınan yeni ihale şirketin kapasitesini zorlayacak kadar
yüksek miktardaydı. Ahmet ile birlikte çalışan Emir Bey yılların kurdu bir
yöneticiydi. İşlerin üretimi ile ilgili zaman planlarını yapmıştı. Tedarik
süreçleri kritik önemdeydi. Yurtdışından imal edilip getirilmesi gereken
parçalar vardı. Bu süreçleri Ahmet’in görev alanındaydı. Tedarikçiyle iletişimi
o sağlıyordu.
Fikret Bey her hafta yönetim toplantısı yapardı. Olan
bitenden haberdar olmak isterdi. İşlerin hep kendi kontrolünde olması onun için
önemliydi.
Oysa şirkette bir genel müdür ve departman yöneticileri
vardı.
Bu son ihale için yapılan toplantılarda Emir Bey
endişelerini dile getiriyordu. Ahmet sürecin kontrolünde olduğunu söyleyip
konuyu kapatıyordu. Fikret Bey bu yorumları çok dikkate almamıştı.
Gönderilen ilk numuneler gecikmeli gelmişti. Gümrükte de
birçok sıkıntı yaşanmıştı.
Gelen numunelerle yapılan ürünler performans testini
geçememişti. Ahmet hemen topu Emir Bey’e attı. “Sizin yaptığınız tasarıma göre
üretim yapıldı.”
Emir Bey, “Fakat kullanılan malzemeler müşterinin verdiği
siparişteki talebi karşılayacak özellikte değil. Bunların kontrolünü yapmış
olmanız gerekirdi.”
Konuya bir çözüm bulamayınca Fikret Bey’e gittiler.
Her ikisini de dinleyen Fikret Bey, homurdanmaya başladı.
“Oğlum sen ne yaptığının farkında mısın?”
“Evet, Emir Bey’in yaptığı tasarımda kullanılan malzemeler
yeterli özellikte değil. Tedarikçi bizim gönderdiğimiz tasarıma göre üretim
yaptı. Ben tekrar görüştüm, bir üst kalite hammadde kullanarak yeni bir numune
yaptılar. Haftaya elimizde olacak.”
Emir Bey; “Fikret Bey, siz de bilirsiniz. Biz burada
mühendis arkadaşlarla kullanılması gereken malzemenin tüm niteliklerini
belirten detaylı bir teknik şartname gönderdik.”
“Bu şekilde üretimimiz ne zamana yetişir?” Ümitsiz bir ses
tonuyla sordu, Fikret Bey.
“Her şey yolunda giderse, teslim süremiz 15 gün gecikir.”
“Bu bizi ceza ödemek zorunda bırakır. Bunun faturasını sana
keserim, Emir Bey.” diye hiddetli bir tonda Fikret Bey toplantıyı bitirdi. Emir
Bey odayı terk etti.
Baba oğul baş başa kaldılar. Fikret Bey Ahmet’e dönerek “Bir
işi de eline yüzüne bulaştırmadan bitir be oğlum!” diye bağırdı.
Ahmet yüzü kızarmış bir halde odadan ayrıldı.
Genel Müdür Emir Beyi çağırarak işten çıkarıldığını tebliğ
etti.
Emir Bey; “siz de çok iyi biliyorsunuz işin gerçek sorumlusunun
kim olduğunu…”
“Elbette biliyorum, Emir Bey. Gel gör ki bizlerde sorumluluk
var, yetki yok…”
Aslında Fikret Bey de hatanın oğlunda olduğunun farkındaydı.
Çocuklarına çok emek ve bedel ödemişti. Çocuklarının
yetişmesini şirketi daha ileri götürmelerini istiyordu. Onlara yetki vermişti.
Sorumluluk almaya gelince hep faturayı başkalarına ödetiyordu. Çocuklarına
kıyamıyordu.
İhale tedarik süreçlerinde belirtilen sürenin aşılması
sebebiyle ceza ödemek zorunda kalmışlardı. Ürünler teslim edildikten sonra,
test ve kalite kontrol yapıldı.
Ürünlerin büyük kısmı müşterinin isteklerine uygun
üretilmemişti.
Müşteri tüm ürünleri iade etmekle yetinmeyip, tazminat
davası açmıştı.
İşler bir anda tepetaklak gitti.
İnsanlar yaptıkları hatanın bedelini ödemek zorundadır. Siz
bu bedeli başkasına ödettiğinizde kişinin bu hatadan ders çıkarması mümkün
olmaz.
Şirketlerde de durum aynıdır. Yetki ve sorumluluk aynı
kişide olmalıdır. Kişi yetkiye sahip fakat yaptıklarının sorumluluğunu almazsa,
zalimleşir.
Sorumluluğu var fakat yetkisi yok ise, Emir Bey gibi mazlum
olur. Haksızlığa uğrar.
Hayatta her şeyin bir bedeli var…
Çıraklığını yaşamadan, bedelini ödemeden verilen her şey,
bir gün geri alınır sizden…
Yetki ve sorumluluk aynı yerde olmalı, elinize sağlık güzel anlatılmış
YanıtlaSilYakınlarına, eşine dostuna nötr davranmakta zorlanıyoruz. Onlar iyi olsun diye belki de onlara kötülük ediyoruz...
YanıtlaSilYetki kimdeyse sorumlu odur. Kim sorumlu yutuluyorsa, yetki ona verilmelidir.
YanıtlaSilOysa Fikret bey, çocuklarını kendi bedellerini ödeyecekleri alt departmanlarda çalıştırmaya başlasaydı ve onları tepeden inme değil de, çekirdekten yetiştirmeyi tercih etseydi, onlara daha faydalı olmaz mıydı? Çoğunlukla insanlar iyilik yapmak istediklerini söyleselerde, farkında olmadan sevdiklerine kötülük ederler.
YanıtlaSilAdalet her ilişkinin temelidir, insanın hayatında dengeli ilişkileri olması için adaletli olması gerekir…
YanıtlaSilYetkisi oraninda sorumluk da verilmeli ki birbirini dengelesin.bu anlamda yetki ve sorumluluk sirt sirta gelmeli.Davul kimdeyse tokmak onda olmali
YanıtlaSilInsana yetkisi kadar da sorumluk verilmeli yada sorumlugi kadar da yetki verilmeli.birbirini destekler yetki ve sorumluk.
YanıtlaSil