İnsanlar genelde krizden daha güçlü ve karlı çıkmışların
hikâyelerini anlatırlar. Biz de o hikâyeleri dinlemekten hoşlanırız. Çünkü
insan içinde hep bir kahraman yattığına inanır. O kahramanı uyandırmak için
böyle kahramanlık hikâyeleri çok çekici gelir. İnsanlar bu kahramanlık
destanlarına kendini kaptırırlar. “Motivasyon” adı altında önce kendini gazlar,
sonra etrafımızdakileri ateşlemeye çalışırlar.
Peşinden o bilindik sloganlar gelir. “Tamam, kriz var kardeşim ama
moralimizi yüksek tutacağız.” “Bizde yılmak, durmak yok.” “Bizim vizyonumuzda küçülmek
yoktur, her daim büyüme, her daim yatırım”. “Rakipler geri adım atmamızı
bekliyor. Baş eğersek başımız gider, geri adım atarsak cephelerimizi
kaybederiz.” “Bu güne kadarki emeğimiz, paramız, malımız, müşterimiz tarumar
olur.” Böyle devam eder.
İnsanların geneli,
kriz ortamında batanların, bitenlerin hikâyeleri ile pek ilgilenmez.
İlgilense bile işin sonucuna bakar. Battıktan sonraki üzücü tabloya bakar. O
tablo oluşmadan önce tam olarak ne olmuş, neler yaşanmış, hangi sebepler bu
sonucu doğurmuş… Buraya kafa yormak istemez. Birkaç kalıp fikir ile bakar
olaya. “Becerememiş batmış.” “Ortağı kazık atmış, yöneticileri ehil değilmiş.”
“Borç almış, kredi çekmiş ödeyememiş.” “Fazla açılmış.” “ Sektörü, pazarı
okuyamamış batmış, gitmiş.” Ama zaten adam genel ekonomik krizin yaşandığı bir
dönemde batmışsa, o zaman cevap zaten hazırdır. “Ne yapsın kardeşim, bu krize
can mı dayanır” derler.
Peki, aslında işler nasıl dönüyor? Krize rağmen
toparlananlar nasıl toparlanıyorlar? Krize dayanamayıp gidenler nasıl gidiyor?
Kimler gerçekten krizi fırsata çeviriyor? Kimler fırsat sandığı şeyle krizini
derinleştiriyor ve batışını hızlandırıyor?
Kriz bir nevi kıtlık demektir. Kıtlık varsa öncesinde bir
bolluk da olmuştur. Yani kriz varsa öncesinde bir rahatlık bir refah bir imkân
bolluğu da yaşanmıştır. İnsanlar genel olarak “Her gecenin bir sabahı vardır”
derler. O sabaha odaklanırlar. Bu doğrudur, her kıştan sonra bir bahar, her
karanlıktan sonra bir aydınlık, her geceden sonra bir sabah olur. Ama aynı
zamanda, her gecenin öncesinde bir gün
yaşanmıştı. O geçen günde yaptıklarımız veya yapmadıklarımızın sonucunu o gece
yaşarız. O gündeki hazırlıklarımız, o gecenin kaderini belirler adeta. Yazın ve
sonbaharda kışa hazırlık yapanlar, ilkbahara daha avantajlı çıkar. Kış geldiğinde kışa uyumlanabilenler; kışın şartlarına
göre hareket edebilenler, gece olmuşken, sanki gündüzmüş gibi
davranmayanlardır.
Hayat uyumlu olanları ayakta tutar. Kışa hazırlıklı olanlar
kışa dayanır. Kışa hazırlıksız yakalananlar da hemen kış şartlarına uyumlanır,
ayağını yorganına göre uzatır. Ayağını yorganına göre uzatmaya yanaşmayanlar,
yani krizde küçülmeyi bilmeyenler bahara çıkamazlar.
Her krizin fırsat olma ihtimali her zaman vardır. Ama her
kriz herkes için yatırım fırsatı değildir. İmkânlar iyi iken yani henüz kriz
gelmemişken kaplarını dolduranlar, kriz geldiğinde o dolu kaplarıyla
zorlanmadan kışı atlatırlar. Hatta görürler ki, krizden önce pek de kıymet
verilmeyen küçük tasarruflar, dudak bükülen tedbirler kriz geldiğinde, kıtlık
baş gösterdiğinde hayat kurtarıyor. Bolluk döneminde tüm akçelerini son
kuruşuna kadar harcayanlar ise kıtlık geldiğinde, çaresizce krizden fırsat
çıkarmayı hayal etseler de nafile…
Şirketlerin çoğu krizlere hazırlıksız yakalanır. Demek ki
şirketlerin çoğu krizde ayaklarını yorganlarına göre uzatmalıdır. Derhal,
egosal değil, mantıksal davranmak zorundadırlar. Hemen kriz şartlarına
uyumlanmalılar. Hayatın yasalarına uyumlananlar için, krizler bir fırsat olur.
Bu hayatta uyumsuz olan yok olmaya mahkûmdur. Hızlı uyum gösterenler ise uzun
ömürlü olurlar.
Ellerinize sağlık
YanıtlaSilDoğru zamanda doğru hamle zaten fırsatın kendisi değil midir?
YanıtlaSilUyumlu olduğu süreçte sonuna kadar var olabilir insan. Tıpkı Ağustos böceği ile karınca hikayesi gibi. Kaleminize sağlık...
YanıtlaSil