“Beni böyle sev, seveceksen” dedi.
Aysun nişanlısı Mahmut’a. En sevdiği şarkıydı. Gençliğe adım attığı yıllardan
beri dinlerdi. Her seferinde sözleri yazana hak verirdi. “Ben buyum işte, beni
böyle kabul etmeyen kendisi bilir” derdi. Varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu.
Bir dediği iki edilmemişti. Çevresinde çok fazla insan olduğu için ilgiye
doymuştu.
Mahmut ile tanışana kadar her şey
çok güzel gidiyordu. Kimse Aysun’u kırmıyor, ne isterse yapılıyordu. Mahmut ise
öyle değildi. Hem istediği her şeyi yaptıramıyor, hem de eleştirilerine maruz
kalıyordu. Öyle şeyler söylüyordu ki, Aysun şaşırıp kalıyordu. 25 yaşına
gelmişti ve hiç fark etmediği şeyler duyuyordu. Bir keresinde Mahmut ile
tartışmışlardı. Bazen de insan haksız olur. Bence bir kez daha düşün demiş ve
kavga etmeden gitmişti. Aysun’un ilk defa başına böyle şeyler geliyordu.
Şimdiye kadar güzelliği ve ailesinin gücü sayesinde hiç haksız çıkmamıştı.
Kendinde bulunan tüm özellikleri eşsiz olarak düşünüp bu yaşına kadar gelmişti.
Bunu kabul etmeyen kimse çevresinde tutunamıyordu. Onlara ihtiyacı da yoktu
zaten. Ben buyum işte diyor ve şarkısını dinlemeye devam ediyordu. Mahmut’un
söyledikleri ise çok etkiliyordu onu. Aman neyse deyip şarkısını dinlemeye
çalışıyor ama düşünmeden edemiyordu.
Düşünürken Mahmut ile hiç kavga
edemediğini fark etti. Ne zaman bir tartışma ortamı olsa, o sakince bir kaç
cümle kurup susuyordu. Ne kadar etkilendiğini gece yastığa başını koyduğunda
anlıyordu. Bu çocukta bir şey var dedi içinden. Acaba söyledikleri doğru
olabilir mi diye düşünmeye başlamıştı. Hiç hoşuna gitmemişti bu iş. Bunca yıl
rahat rahat yaşamıştı. Çevresindekiler sürekli onu onaylıyor, gayet memnun
görünüyorlardı. Ara sıra bazıları biraz bozulsa da, herhalde başka bir şeye canı
sıkıldı, diye geçiştiriyordu. Kendisinden kaynaklanma ihtimalini yok saymıştı.
İlk defa, sorun bende olabilir mi? Diye sordu. Çok ürpermişti, yorganı üzerine
çekti. Hafiften bir titreme geldi önce, sonra ise bir rahatlama. Bu hal üzere
uykuya dalıp, gitti.
Ertesi sabah bambaşka bir güne
uyanmıştı. Dün gece yaşananlar sabaha kadar zihninde dönmüştü. Çok uzun
zamandır böyle hissetmemişti. Kafasının içinde uzun süredir çalışmayan bir
fabrika varmışta, şimdi üretime başlamış gibi hissediyordu. Erkenden kalkmış
evde duramamıştı. Kendisini dışarı atmıştı. Normalde bu saatlerde uyuyor
olurdu. İlk defa sabahın o pembeliğini görmenin huzuruyla yürüyordu.
Düşünceleri ilkokul çağlarına kadar gidip geliyordu. Tüm ilişkilerini, verdiği
tepkileri gözden geçirmeye başlamıştı. Sabahın en güzel saatinde, aldığı ozon
tedavisi etkisiyle olanlara inanamıyordu. Zihni son gaz çalışıyor, düşündükçe
düşünesi geliyordu. Her seferinde arka fonda beni böyle sev çalıyordu. İlk defa
şarkının sözlerinden rahatsız oldu. Zorunda mı? Diye sordu. Geçmişte çevresinde
kim varsa öyle yapmıştı oysa. Düşününce neredeyse hepsinin zorunda olduğunu
fark etti. Annesi babası bakıcısı, babasının fabrikasında çalışan bir kaç
kişinin çocukları olan arkadaşları… Bunlar sevmek zorunda kalmışlardı. Derin
bir sessizlik oldu. Boşluğa bakıyordu artık gözleri. Ne kadar yürüdüğünü fark etmemişti.
Eve taksiyle dönmek zorunda kaldı. Ilık duşun altında o boşluğa bakma hissi
devam ediyordu. Yatağa bıraktı kendisini, çok yorulmuştu. Bunca yılın ağırlığı
adeta üzerine çökmüştü. Kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştı. Sonunda anlamıştı,
kimse beni böyle sevmek zorunda kalmamalıydı. Mahmut haklıydı, onca yıldır
çevreme ne kadar da yük olmuşum dedi kızgınca. Biri görse korkardı halinden,
sanki birini azarlıyor gibiydi. Bu sefer karşısında ayna vardı. İlk defa
yüzleşmişti gerçekle. Sevilecek yönleri vardı elbette. Değiştirmesi gereken de bir
o kadar şey vardı. Sevinçle gözleri parladı ve dedi ki “Dönüşüm başlasın!”